Zeynep Hilal Demirci – 1999 / Artvin

Kudüs’e gitmek.. İnsanın hayali iki kelimeye sığar mı? Sığar. İnsan devamlı kurduğu hayale yaklaştıkça, adımları hızlandıkça hep farklı hissediyor hissetmesine ama bu hayal Kudüs ise, hisler de adımlar da heyecanlar da farklılaşıyor. Daha evvel bir kez ziyaret etme fırsatı bulduğum Kudüs’e bu kez Kudüs Kumbarası ekibi ile gitmek nasip olduğunda; ilkinde attığım adımlar, hissettiğim heyecan, kurduğum düşler ne kadar farklı ise bu kez de bir o kadar farklı oldu.
Kudüs Kumbarasına benimle birlikte seçilen “kumbaracılar” ile tanışmak, Türkiye’nin bir ucundan bir ucuna hayaller kuran ve bu sayede ortak bir noktada buluşan gençler ile bir araya gelmek, yapacağımız bu güzel ziyareti bir proje ile taçlandırmak büyük heyecan veriyordu. Havaalanında birbirimizi bulduğumuz andan itibaren tekrar havaalanına dönene dek, ne yaşasak neye ihtiyacımız olsa birbirimize danıştık. “Kumbaracılar”ın nasıl ince elenerek sık dokunarak belirlendiğini, ortaya çıkan ekibin yakaladığı uyumun tesadüf olamayacağını düşündüm hep. Ettiğimiz sohbetler, çocuklarla oynadığımız oyunlar, projemizin planlamasında ve uygulamasında gösterdiğimiz hassasiyet; birbirini daha önce tanımayan insanların ne güzel bir ekip olabileceğinin örneğiydi. Kudüs’e olan özlemim çok büyüktü. Bu özlemin nihayet dinecek olması beni çok mutlu ediyordu. Ancak bu ziyarette niyetim, yalnızca özlemim dinsin değildi. Taşını da toprağını da tanımak, gönlümü de zihnimi de Kudüs ile doldurmak istiyordum. Nitekim, Kudüs’te gezebileceğim kadar sokak gezmeye, konuşabileceğim kadar Kudüslü ile konuşmaya, onlara selam vermeye, oynayabileceğim kadar Kudüs çocuğuyla oynamaya gayret gösterdim. Tabii hiçbir şey bununla kısıtlı değildi. Çünkü Kudüs’ten dönmek insanın omuzlarına çok önemli bir sorumluluk yükler, biliyordum: Kudüs’ü anlatmak. Bir şehir hem anlatmakla bitirilemeyecek kadar özel, hem de herkese anlatılarak bildirilmesi gerekecek kadar mühim olabilir miydi? Oluyordu, gördüm.
İlk ziyaretimde Kudüs’ün kadınları ve çocuklarından çok etkilenmiştim. Her birine yalnızca bakmakla dahi çok şey öğrenilebileceğini görmüştüm. Kudüs Kumbarası ile yaptığım ikinci ziyarette Kudüs esnafının mücadelesinden çok etkilendim. Dükkanlarına yalnızca sahip olmaları ile bile bir mücadele timsaliydiler. Dükkanı işletiyorlar, uğradıkları baskılara aldırış etmeden güler yüzlerini daima muhafaza ediyorlardı. Mescid-i Aksa’nın kapısında nöbet tutan muhafızlar ne kadar muhafızsa, onlar da o kadar muhafızdı. Kumbara ekibi olarak bu hikayeyi anlatmak için bismillah dedik. Yaptığımız bir röportajda “İnsanlar yalnızca popüler dükkanları biliyor. Diğer esnafları tanımıyorlar, önemsemiyorlar.” diye sitem eden esnaf amcaya “Biz sizin hikayenizi anlatacağız. İnsanlar öğrenecek.” demek büyük bir mutluluktu. Allah, o amcaya verdiğimiz sözü tutmayı, Kudüs’ü hem dilimizle hem görüntülerimizle anlatmayı ve anlattıklarımızın muhatabına ulaşmasını nasip etsin. Ama en önemlisi, Kudüs’ü tıpkı oranın kadınları, çocukları, esnafları gibi halimizle anlatmayı nasip etsin. Son olarak, Kudüs Kumbarası’na maddi manevi desteklerini esirgemeyen, bizi kardeşleri gibi gören, yapacağımız projeyi yapmamıza vesile olan herkese teşekkürü bir borç bilirim. Allah, bir sonraki Kudüs Kumbarası seferine genç bir kardeşimi yollamayı nasip etsin.