Zehra Efe – 2001 / Erzurum

Selamun aleyküm.

Aklım başıma erdiğinden beri Kudüs’ü anlamaya, sevmeye, anlatmaya gayret ettim. Günler aylar yıllar geçti Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın hasreti içimde benimle birlikte büyüdü. Bir çocuk büyütür gibi büyüttüm içimde onu. İçimi acıtsa da sorumlu olmanın yükünü bıraksa da omuzlarıma, ben yine de en çok O’nu sevdim. Çünkü Onu sevmek beni adam etti, büyüttü, istikametimi çizdi. Yol burasıdır ayağın acısa da gel kurtuluş benimle birlikte olanlarındır dedi. İşte bu yüzden ben, ayağım yalpalasa da o yol üzerinde, hiçbir zaman ona kavuşabileceğime dair ümidimi yitirmedim. Kudüs’ü dilimden ve duamdan düşürmedim. Allah’a hamdolsun ettiğim dualar kabul oldu her ihtiyacım olduğunda olduğu gibi Rahmet ve Rezzak elini başımı okşar vaziyette bulduğum Rabbim beni dünyanın en güzel rızıklarından biriyle rızıklandırdı. Kudüs’e ve Mescid-i Aksa’ya kavuştum.

Evet Kudüs’e gitmek, Mescid-i Aksa’yı ziyaret edebilmek dünyanın en güzel rızıklarından biri çünkü ekmek gibi su gibi her Müslümanın ihtiyacı var oraya gitmeye. Genelde Mescid-i Aksa’nın Müslümanlara ihtiyacı var denir ama tam tersidir bana göre. Biz gitsek de gitmesek de Rabbim elbette vaadini tamamlayacak. Mescid-i Aksa kurtulacak. Önemli olan bizim O gün gelene kadar gidip Onun bereketinden azizliğinden, izzetinden nasiplenme fırsatını kaçırmamamız gerektiğidir. Çünkü ahirete şahitlik biriktirip geldim sana ey Aksa şahit ol hakkını ve şikayetini kaldır üzerimden diyebilmemiz gerekir. Diyemezsek vay halimize. O hakkın yükü öyle ağır ki sadece oraya gitmekle de kalkıp gitmez üzerimizden. Nefes aldığımız müddetçe bizden sadakat bekler. Mescid-i Aksa beni dava edin, anlat, benim için bir şeyler yap, bedel öde diyor bize. İnşallah bu davanın hakkını verenlerden oluruz.

Bugün bu mektubu   Mescid-i Aksa’dan ve Kudüs’ten ayrı olmanın içimi kavuran hasretiyle yazıyorum.   Orayı gitmeden özlemekle gittikten sonra özlemek arasında dünya kadar fark varmış, vuslattan sonra bildim.  Çünkü Kudüs öyle bir şehir ki gitmeden önce onun hakkında okuduğunuz, izlediğiniz her şey orada tek bir nefes aldığınız an yetersiz kalıyor. Kudüs’ü yaşamak, orayı hissetmek bambaşka bir duygu. Bütün aleme bereket vesilesi olsun diye yaratılan bu mübarek topraklarda insan hakikaten bereketi ve rahmeti hissediyor. Bu his öyle sevgili, öyle güzel öyle tanıdık ki. Bu bereketli topraklar öyle bir çekiyor ki insanı kendine hiç yabancılık çekmiyorsunuz oradayken. Sanki ait olduğum, döneceğim yer hep orasıymış gibi hissediyorum. Kudüs’e bir kez gidilir, geri kalanları hep dönüştür sözünü şimdi daha iyi anlıyorum. Kendi evimde oturmuş bu mektubu yazarken dahi yabancılıyorum bu yaşadığım anları. Mescid-i Aksa’da olmam gerekiyormuş gibi hissediyorum. Bir keresinde birisi “Kudüs’e giderken vatanıma dönüyormuşum gibi hissediyorum” yazmıştı ben anlayamamıştım. Şimdi öyle iyi anlıyorum ki. Efendimiz (sav)’in yönünün daima Kudüs’e dönük olmasını, Kudüs’te yaşamak ve orada ölmek isteyen sahabe efendilerimizi de şimdi daha iyi anlıyorum. Onlar kendilerini en ait hissettikleri yere insanlığın toprağına dönmek istediler. Rabbim bizi onlarla birlikte haşreylesin.

Ve gelelim tüm bu hisleri yaşamama vesile olan canım Kudüs Kumbarasına. Bu proje ilk oluştuğunda ben daha lise öğrencisiydim. Defalarca form doldurmaya niyet ettim fakat oraya yazabilecek hiçbir şeyim yoktu. Müslüman bir genç olarak Kudüs’e gönderilmeye layık görülebileceğim bir amelim yoktu. Hala daha layık değilizdir belki elbette, onu Rabbim bilir sadece. Fakat çabaladım, ona gidebilmeye layık olmak istedim. Kudüs’ü sevmek, ona hasret duymak beni adam etti demiştim ya işte bundan bahsediyordum. Ve buna vesile olanların içinde elbette Kudüs Kumbarasına destek olanlar da var. Biliniz ki sadece Kudüs’ü ziyaret etmeme değil, hayırlı işler yapmama da vesile oldunuz. Bundan böyle Kudüs beni dönüştürün, daha hayırlı bir insan olayım, daha güzel işler yapayım diye de dua ediyorum ve çabamda bu yönde olacak inşallah. Bu yüzden belki kendi gidemediği halde elinden gelen ufacık bir destekle bir gencin Kudüs’e gitmesine vesile olanlar, Efendimiz’in gidemiyorsanız kandillerinde yansın diye zeytinyağı gönderin emrine uyan güzel Müslümanlardır bence. Ben yetim ve öksüz bir genç olarak dua ettiğim veya hayırlı bir iş yapacağım zaman annem hakkı için, babam hakkı için ve başım hakkı için niyet ederdim. Şimdi kandillerde zeytinyağı olup sizlerin ve ümmetin hakkı için de yanacağım, çabalayacağım, dua edeceğim bundan böyle. Allah hepinizden razı olsun.