Kudüs, o mukaddes şehir. Mücadelenin vücut bulduğu o topraklar…
Kudüs’e gitmenin uzun zamandır hayalini kuruyordum. Arkadaşlarımla konuşuyorduk, plan yapıyorduk ve en son diyorduk ki Kudüs’e gitmek nasip işi. Gerçekten öyleymiş. Kudüs Kumbarası vesilesiyle anladım bunu. Formu doldurmam ve Kudüs’e gitmem arasında 24 saat vardı sadece. 24 saatte oldu her şey. Ne de güzel oldu.
Kudüs’e gittiğim vakit anladım ki bu şehir ve bu toprakların her karışı bir tarih, bir mücadele ve mücahede. Açık hava müzesi âdeta. En ufak taştan bile öğrenebileceğiniz bir sürü bilgi var, yaşanmışlık var.
Sadece şehir değil, insanı da özel. Mücadele etmek, insanları nefrete sürükler zannedebilirsiniz ama öyle değil. Müslüman olmanın verdiği metanet insanların yüzlerini güldürüyor ve içinizi sımsıcak ediyor. Burada başımızdan geçen bir olaya yer vermek istiyorum. Akşam namazını kıldıktan sonra teravihe kadar çarşıdan kahve alıp sohbet edelim, dedik arkadaşlarla. Kahvecinin önündeyken sırada bekleyen bir amca ile selamlaştık. Türk olduğumuzu söyleyince hepimizi (5 arkadaş) yanaklarımızdan öptü, orada bulunduğumuz için bize teşekkür etti ve bize kahve ısmarladı. Tüylerimiz diken diken olmuştu. Hiç tanımadığımız birisinden gördüğümüz bu sıcaklık bizi çok etkilemişti. Türklere olan bu teveccühü hayatım boyunca unutamayacağım.
Bize Kudüs’e gitme imkânını sağlayan başta Gönül Abla olmak üzere tüm Kudüs Kumbarası ekibine ve hayırseverlerine teşekkürü borç bilirim. Allah razı olsun.