Uzun süren yolculuğun getirmiş olduğu yorgunluğun ve sınırdan girebilecek miyiz acaba düşüncesiyle gelen stresin hemen ardından, Mescid-i Aksâ’nın kapısından sorunsuz bir şekilde geçtikten sonra gelen huzur, ferahlık, bereket ve ufukta beliren Kubbetüs Sahra manzarasını görmek; tarifi olmayan, doyulamayacak, tüyleri diken diken eden bir andı gerçekten. İnsanın defalarca yaşamak isteyeceği, hiç usanmayacağı, sadece o an için bile kilometrelerce yol kat edebileceği bir an.
Yüce Kur’an-ı Kerim’de, Mescid-i Aksâ için بَارَكْنَا حَوْلَهُ (Biz onun etrafını bereketli kıldık) buyuruyor Yüce Rabbimiz. Bu ayetin her anımıza tecelli ettiğini yaşayarak ziyadesiyle gördük elhamdülillah. Hayatımın en bereketli günleriydi gerçekten.
Mescid-i Aksâ’da vakit geçirmek, ibadet etmek, murabıtlık vazifesini yüklenmek, cami cemaatinden çok muhterem insanlarla tanışmak ve sohbet etmek, halkın Türk olduğumuzu öğrendiklerinde yüzlerinde oluşan hüzünlü gülümsemelere şahit olmak kalplerimizde çok güzel izler, hisler bıraktı. Ama tüm bunların yanında Mescid-i Aksâ, Kudüs hâlâ esaret altındaydı. Yahudi baskınlarıyla İlk Kıblemizin şerefi ayaklar altına alınıyordu. En çok da bunun gerçek manada farkına varmamı sağladı bu süreç. Kudüs davasına bilincimi ve farkındalığımı arttırdı. Bu mabedi bizlerin doldurarak farkındalık sağlamamız gerektiğini anlamamı sağladı. Bu yolculuk benim için Kudüs’e bir gidiş olmuştu, bundan sonrakiler artık hep dönüş olacak inşallah.
Rabbim vesile olanlardan, emeği geçenlerden razı olsun. Mevla’m esaretin son bulduğu, özgür Filistin’de bizleri tekrar buluştursun inşallah.