BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Bu mektubu yazmanın zor olacağını hiç düşünmemiştim. Hislerimi ifade etmekte bu kadar zorlandığımı da hatırlamıyorum. Çünkü daha önce beni böylesine kendime getiren, varlığımı sorgulatan, sen ne yapıyorsun dedirten şeyler yaşamamıştım.
“Anne baba ben Kudüs olmaya gidiyorum. Peygamberimizin topraklarına gidiyorum. Miraca yükseldiği yere. Bunun sorumluluklarını hissediyorum üstümde. Ben artık eski Sümeyye olamam benim ümmete, yaşadığım hayata, aldığım nefese borcum var artık.”
Gitmeden önce yazmıştım bu cümleleri. Aylardır hayalini kurduğum, olması için Allah’a yalvardığım duam, Kudüs kumbarası sayesinde kabul olmuştu en sonunda. Duyunca sevinçten konuşamamıştım bile. O mübarek beldeye gidip geldikten sonra hayatım değişecekti bunu hissediyordum. Hislerimde yanılmamışım hatta ben olacakları az bile tahmin etmişim. Öyle anlar yaşadım ki ömrüm boyunca asla unutamayacağım, hayatımın en anlamlı günleriydi. Gerçekleri gözümle görmek ise hiç hesaba katmadığım beni baştan aşağı silkeyen bir durumdu. Ne demekti kendi mescidimize girerken ellerinde silah doğrultan askerlerin kontrolünden geçmek, El Halil’e girerken turnikelerden iğrenç siyonistlerin ürkütücü seslerinin arasından tereddütle geçmek, El Halil’e girememe ihtimalinin olması. Sokaklarda Amerika’nın, İsrail’in bayrağı vardı hep. Sadece canım yanıyordu. Nasıl olabilir? Neden kimse bu duruma sesini çıkarmaz? Kudüs İslam’ındır! Hani neredeyiz biz? Neredesin ey ümmet! Öfkeliyim. Kendi adıma da geç kalmışlıklara üzülüyordum, daha önce fark etmeliydim durumun ciddiyetini, hassasiyetini. Bundan böyle benim davam Kudüs, sevdam Mescidi aksa. İçimde hiç sönmeyen bu ateş artık daha kuvvetli yanıyor, nefretim, ki7nim daha çok arttı. Geldikten sonra 62 tane şehit verildi o topraklarda, 2700 ün üstünde yaralı… Soruyorum önce kendime, sonra size; Biz ne yapıyorduk, neredeydik tüm bunlar yaşanırken? Kudüs bizim! Ne olur bunun bilincinde olun. Eğer biz bu sorumluluğa sahip olmaz isek hesabını veremeyiz o insanların, o toprakların… Başka türlü kalkamayız bu vebalin altından.
Mescid-i Aksa’ya ilk sabah namazı için gitmiştik. Sabırsızlıkla, hasretle yürüyorduk. Sustum yalnızca o ânı hissetmeye ve o sokaklarda yürüdüğümü idrak etmeye çalışıyordum. Yeryüzüyle gökyüzünün birleştiği o kutsal şehirdeydim. Mescidi Aksa’da olduğum o an… Şükrediyordum Allah’a. İlk defa kendimi bir yere ait hissetmiştim. Kalbim hiç böyle atmamıştı daha önce. Yaşadıklarımı kaydettim defterime saati saatine. Unutamazdım, hatırlamak zorundaydım çünkü kendime sözüm vardı. İstanbul’a dönerken öyle buruktu ki içim asla dönmek istemiyordum. Hayatımın en zor vedasıydı Mescidi Aksa’dan ayrılmak. Hala kendime gelemiyorum aklım, kalbim Kudüs’te kaldı.
O topraklara gidin ve Kudüs olun. Gidemeseniz bile birilerinin gitmesi uğraşında olun çünkü ümmetin buna ihtiyacı var. Emin olun ki Kudüs Allah’ın, mücadele bizimdir. Kurtuluşumuz mücadeledir. İşte bu yüzden biz Kudüs olmaya muhtacız.
Yaşadığım tüm bu anlara, dualarımın gerçek olmasına vesile olan, kumbarayı dolduran herkese ne kadar teşekkür etsem azdır. Allah hepinizden razı olsun. İnanın giden her gencin dualarındaydınız. Kalbinde Mescidi Aksa sevdası olan, davası Kudüs olan bizler oradan, Filistin halkına, ümmete borçlu döndük. Sözümüz olsun bu davadan vazgeçmeyeceğiz. Ve bundan sonraki hayatımıza da bu sorumluluğu taşıyarak, asıl meselenin ne olduğunu asla unutmadan yön vereceğiz.
Allah tüm ümmete orada namaz kılmayı nasip eder inşallah. İşte o zaman zaten vazgeçemeyeceğiz Kudüs’ten. Allah’ın selamı üzerinize olsun…