Kudüs’e mektup,
Yıllardır kurduğunuz bir hayal düşünün, hiç beklemediğiniz bir anda gerçekleşen…
Ansızın aldığım telefondaki ‘‘Selamünaleyküm Sena, ben Kudüs kumbarasından Gönül ablan’’ cümlesiyle gözyaşlarımı bırakmam bir oldu. Yıllardır kurduğum hayal gerçek oluyordu. Gerçek olamayacak kadar güzel, düş olamayacak kadar ise gerçekti yaşadığım heyecan. Her şey bir yana, duaların kabul edildiğini iliklerime kadar hissettiğim böylesine bir an yaşadığımı hatırlamıyorum. Kudüs her Müslüman gencin hayallerini kaplayan çok özel bir şehir. Şehir olmasının ötesinde bir dava…
Hiç tanımadığım ve bu dünyada hiçbir zaman tanıyamayacağım insanlar sayesinde hayalim gerçek oldu. Bu tarif edilemez bir duygu. Ve ötesinde bir gönül bağı. Böylesine bir bağın ancak ahiret inancıyla oluşabileceğine inancım sonsuz. Ortak bir davamız var bu insanlarla. Bu davada ruhumuzla, kalbimizle, zihnimizle ve tüm bunlarla birlikte tüm benliğimizle her an Kudüs’te var olma çabamız var. Bu yolda hepimiz kendimizce bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Bazılarımız kendi imkanını oluşturup gidiyor Kudüs’e. Bazılarımız ‘kandillerdeki zeytinyağı’ olması niyetiyle kendisi gidemese de bir şeyler gönderiyor. Ve bazılarımız ‘ben şu an gidemiyorum ama orada bizden birilerine ihtiyaç var’ düsturuyla benim gibi öğrencilerin Kudüs’e gitmesine vesile oluyor. Tam bu noktada devreye giren kumbara projesine emek veren ve bu projeye vesile olan hiç kimsenin emeğinin zayi olmadığına şahitlik ederim. İşte ben, Kudüs’teki kardeşlerimize ‘Biz buradayız!’ demek üzere, Kudüs’ü kendine dava edinmiş herkes adına kutsal topraklara gidenlerdenim…
Kudüs’ün bir gezi rotası olmaktan öte Kudüs’e gidişlerin bir ziyaret olduğunu unutmadan, ribat niyetiyle yola çıkan bir grup ile gerçekleştirdik ziyaretimizi. Ziyaretimizin detaylarından bahsedip gitmeyenlerin heyecanını kaçırmadan en çok etkilendiğim noktalara değinmek istiyorum. Kudüs’e dair hayatım boyunca hatırlayacağım ve kulağıma küpe edineceğim en önemli şey Kudüs’te yaşayan Müslüman halkın teslimiyeti oldu. Dışarıdan baktığımız zaman sürekli bir baskı altında sürdürülen zorlu yaşamlar olduğunu görüyoruz. Elbette çok büyük zorluklarla mücadele ediyorlar. Ancak bu zorluklar onları hayattan koparmıyor. Aksine daha çok tutunuyorlar. Göğüs germek zorunda kaldıkları tüm zorluklara, sahip oldukları en küçük şeye dahi onun Allah’tan geldiğine kelimenin tam anlamıyla iman ediyorlar. Bu noktada teslimiyet başlıyor. Bu imanla çıktıkları hiçbir yola bireysel değil ümmet adına çıkıyorlar. Sahip oldukları en ufak bir ekmek parçasına dahi tüm ümmete hak tanıyorlar. Allah hepimize her adımımızda bu teslimiyeti yaşamayı nasip etsin.
Kudüs’te yaşayan Müslümanların, dışarıdan gelen tüm Müslümanlara çok büyük bir saygısı ve bağladıkları bir umut var. Bizim mallarımızdan öte tüm benliğimizle orada olmamıza ümmetin ihtiyacı olduğunu bakışlarıyla hissettiriyorlar adeta. Bizim gidişimizin onlara umut vermesi, bize şahsımızdan öte ümmet adına orda olduğumuz idrakiyle bakıyor olmalarından kaynaklanıyor. Kudüs Kumbarasının çıktığı nokta olan ‘Kudüs’e gitmenin önemi’ Müslüman halkın gözlerinden okunuyor. İnşallah 8.ekip olarak, Kudüs Kumbarası Projesi vesilesiyle gerçekleştirdiğimiz Kudüs ziyaretini hakkıyla yerine getirebilmişizdir. Yazımı, Kudüs’e gitmemizin önemine dair Aksa Muhafızlarından Musa Hicazî’nin şu sözleriyle sonlandırmak isterim:
‘Siz geldiğinizde bu avludaki zeytin ağaçları bile seviniyor.’