Esselamünaleyküm ben Saliha Altundağ. Medipol Üniversitesi, özel eğitim öğretmenliği 3. sınıf öğrencisiyim. Kudüs yıllardır gitmek ve kokusunu almak istediğim mukaddes belde, hasretimdi. 7 Ekim’den sonra içimdeki bu hasret daha da arttı. Sürekli bunun için Rabbime dua etmeye ve tevekkül etmeye başladım. 7 Ekim’den sonra ilk grupların gitmeye başladığını gördüğümde Kudüs’e gitme isteğim daha da arttı. İnsanlar savaşın ve olumsuzlukların arasında bu isteğime sıcak bakmadılar. Ama hep söylediğim elhamdülillah oldu. Gideceğimi biliyordum. Allah’a tevekkül eden hiçbir zaman yolda kalmaz çünkü. Bu kelimeleri söyledikten belki 1 ay sonra Kudüs Kumbarası koordinatörü Gönül Ayyıldız’ın Mart ayında 3 ekibi Kudüs’e göndereceklerini bildirdiği hikayesini gördüm ve Allah ol der ve olur diyerek başvuru formunu doldurdum. Elhamdülillah yaklaşık 1 hafta sonra beni aradılar ve Kudüs’e gidebileceğimi söylediler. O anı ve gözyaşlarımı unutamam. Allah bana istediğimden daha güzelini nasip etti, hem de Ramazan ayında. Ardından heyecanla dolu 2 haftalık bir hazırlık süreci başladı. Kalbim kıpır kıpırdı. Zaten gözlerim ve ruhum her gün ona yolculuk ediyordu fakat bedenimde o mukaddes beldede olacaktı ve o havayı soluyacaktı.
Benim için hayallerimin ötesindeydi. Mescidi Aksa’ya gidip Kubbetussahra’yı ilk gördüğümdeki hislerimi anlatamam. Gözümün nuruna, şehirlerin ve kalbimin çiçeğine kavuşmuştum. Kavuşmanın tüm güzelliklerini yaşadım elhamdülillah. Kubbetussahra’nın yanına gittim ve ona sarıldım, öptüm. Ağladım, ağladım… Elhamdülillah. Kavuşmak çok güzeldi fakat kalbimi yaralayan şeyler de vardı. Mescidi Aksa’mızın kapılarının her girişinde 4-5 askerin kontrolünden geçmek gibi. İbrahim peygamberimizin kabrinin yanı başında sinagog olması gibi. El-Halil kentindeki insanların küçücük bir yere sıkıştırılması ve maddi olarak çok zor durumda olmaları gibi… Beni bu yolculukta çok şey etkiledi belki, fakat en çok etkileyen şey ben Filistinli kardeşlerime bu zulümden yakınırken, şikâyetçi olurken, onların bana her seferinde cevaben “Allah sabredenlerle beraberdir, Allah bize yeter o ne güzel vekildir ve elhamdülillah” demeleriydi. Kudüs’e gitmek her Müslümanın görevi ve sorumluluğu. Ben oradayken şahit oldum ki biz arkadaşlarımızla ibadet ediyoruz diye kapıya kadar gelen askerler, bizi görünce mescide girmeden çıkıp gitti. Orası bizim Harem-i Şerif’imiz. Allah-u Teala Peygamberimizi oradan miraca yükseltti. Peygamberlerimizin ayak izlerinden yürümeliyiz, mescidimize sahip çıkmalıyız. Orada namazlar kılıp ibadetler etmeliyiz.
Bizler sahip çıkmadığımız için şu an bu kadar küstahlaşabildiler. Ürdün’den otelimize gidinceye kadar her detay güvenli bir şekilde gerçekleşti. Ardımda orada savaş var ne işim var diyenlerin tahmin ettiklerinin aksine 🙂 Kudüs’te de gayet güvenliydik. Son olarak Kudüs Kumbarası ekibi ile Kudüs’e gittiğim için de çok mutlu ve nasipli olduğumu düşünüyorum elhamdülillah. Birbirinden güzel anılar ve kardeşler edindim. Bana bu güzellikleri yaşatan Allah’a hamdolsun olsun. Bu yola baş koyup böyle bir proje yapan ve emeği geçen herkesten Allah razı olsun. Tüm süreç boyunca bizden uzakta olsa bize yakın olan Gönül ablacığıma da teşekkürlerimi sunuyorum. Allah ondan çokça razı olsun. Allah tekrar tekrar nasip etsin. Ayaklarımızı mukaddes beldeden ayırmasın. Amin.