Gönlümün Kudüs’te kalan yerinden Es-Selam.
Bir yolculuk başlatıldı benim için. Dünyanın başkentine, Kudüs’e. Biletim tek kişilik olsa da, ben tek değildim. “Bir ben vardır bende, benden içeru” diyen Yunus misali benim içimde de Kudüs’ü daha önceden görmüş veya görmemiş fakat benim görmem için bir sadakasını, bir zekâtını, cebindeki son parasını paylaşan sadece maddi değil, manevi olarak tüm dualarıyla benimle olan Kudüs gönülleriyle çıktım bu yola. Yolum uzun, yüküm ağırdı ancak Kudüs’ün yaşatacaklarını Kudüs gönülleriyle yaşamak Allah’ın bize bu yoldaki en güzel emanetiydi.
Tam olarak neye gittiğimizi bilmesem de gittiğim diyarın kadim olması, hakikati tüm ruhumu sarmıştı. Vardığımda ise bunun ancak yaşayarak hissedilecek bir duygu olduğunu anladım. Bu duygu bazen Halil-ur Rahman caminde Hz. Yusuf’un makamını görememenin hüznü, bazen Aksadaki bir çocuğa balon uzattığımda utangaçlıkla birlikteki mutluluğu, bazen de Mescid-i Aksa’nın girişinde namlulu silahlarıyla bekleyen İsrail askerlerini görmenin acısıydı.. Ama en çokta tüm varlığımla burada olmanın galibiyetini yaşadım. Bir gün bu galibiyetin sonucunda içinde sadece barışın ve esenliğin yaşanacağı bir şehri hissettim Kudüs’te.
Zeytin Dağından saf bir gözle Kudüs’ü izledim. Gözümü en çok aydınlatan ışık Kubbetüs Sahra’nın o muazzam görüntüsü olmuştu. O zaman bir kez daha anladım Kudüs’ün İslam’a ait olduğunu. Ve dua ettim Allah’a “Hz. Ömer’in adaleti gibi bir adaletle yönetilmesini nasip et.” diye.
Şimdi ise ayak seslerim Zeytin Dağından, okuduğum şiirler Aksa’nın ara sokaklarından, dualarım Kubbet’üs Sahra’dan yankılanıyordu. Kudüs benim yaşadıklarımla artık benim şehrim olmuştu.
Beni özüme biraz daha yaklaştıran, rüyamı gerçekleştiren, burada yaşadıklarıma vesile olan herkese selam olsun. Allah’ın rahmeti, bereketi ve esenliği üzerlerine dolsun.
Vesselam…