Selamun aleyküm. Ben Ömer Faruk Baydar. 21 yaşındayım. İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi 2. sınıf öğrencisiyim.
Daha küçücük bir çocukken ilk defa duydum adını. Ve kendi adım kadar iyi bilmem gerektiğini onun adını. İlmek ilmek işlendi sevgisi kalbime. Rüyalarımın en tatlı anında, hayallerimin en güzel kesitinde o vardı hep. Oyunlarımız onunla süslenir, ezgilerimiz onunla güzelleşirdi. Kudüs… Mescid-i Aksâ… Nazlı bir çiçek gibi tütüyordu burnumda. Ama bir şeyler hep eksikti. Boynu büküktü Aksâ’nın. Hüzünlüydü. Çiçek solmaya yüz tutmuştu. Siyonist postalları altında kalmaktan rahatsız, üzgün ve dertliydi. Müslümanları bekliyordu. Onu esaretten kurtaracak, o muhteşem parlaklığına kavuşturacak bir ışık bekliyordu.
Ve oradaki insanlar… Aksâ’nın insanları… yiğitleri… Her biri bir dağ gibi, onurlu ve vakarlı bir duruşla duruyordu işgalin karşısında. Boyun eğmeyen, kimseden korkmayan, hayatın ve ölümün yalnızca Allah’ın elinde olduğunu iliklerine kadar hissetmiş ve Aksa uğruna gerekirse ölmenin en şerefli makam olduğu şuuruna varmış ADAMlar…
Bunları oturduğumuz rahat koltuklarımızda görüyor ve izliyorduk. Evet, Aksâ için dertleniyor, üzülüyor gözyaşı döküyorduk. Bu davayı en iyi şekilde anladığımız yanılgısıyla yaşıyorduk… Ta ki bir telefon gelene kadar. “Kudüs Kumbarası” adında çok güzel ve hayırlı bir organizasyonun “Kudüs’e gitmek ister misin?” hitabına muhatap oluncaya kadar. Oraya gitmek, olan biteni yerinde görmek, hepsinden önemlisi Aksâ’yı solumak, ona dokunmak ve hissetmek… Çünkü görmek duymak gibi değildi.
Bu duyguları yaşamama vesile olan Kudüs Kumbarası’na sonsuz şükranlarımı sunuyorum. Organizasyonu yürüten, bağış yapan, rehberlik eden ve tabii ki ribatımızda omuz omuza durduğum abilerimin kardeşlerimin hepsine teşekkürü borç bilirim. Allah tekrar tekrar gitmeyi nasip etsin. Aksâ’yı hür ve özgür görmeyi bizlere nasip etsin.
Şevval/Mayıs 2023