Selamünaleyküm, ben Nur Ebrar Mantaş. Elhamdülillah, Kudüs Kumbarasıyla o kutsal topraklara gidebildim. 2004 doğumlu ve Vanlıyım. Kudüs’e gitmeden önce anlamlandıramadığım, tarif edemediğim duygularım vardı. Oraların beni çağırdığını hissediyordum. Hayata tutunabilmek için bir sebep, bir dava arıyordum. Yolculuk çok meşakkatliydi, çok yoruldum ama bütün o yorgunluğumu Mescid-i Aksa’yı otobüste gördüğümde unuttum. Kocaman bir “Elhamdulillah” dedim ve ardından gözlerimden incilerim döküldü… Hâlâ anlamlandıramadığım hislerim vardı ama sanki artık her şey daha tanıdıktı, daha netti. Sükunete erdim. Sonrasında gözümü ayıramadım Kudüs’ün tarih kokan sokaklarından. Mimarisi, havası, suyu, insanları… Her şeyiyle büyüleyiciydi. Yoldan geçen insanların Türk olduğumuzu anlayıp tatlı tatlı Türkçe konuşma çabaları, esnafın bir şeyler ikram etme nezaketi ve mescide girebilmiş olmanın zaferi… Her şey bambaşkaydı. İyiliğin tanımını ben o insanlarda gördüm, öğrendim. Allah’ım orada beni ismim gibi insanlarla tanıştırdı, elhamdülillah. Ah iyiler, iyiler… Otelimize varır varmaz hazırlanıp indik. Herkes senkronizeydi sanki. Filistinlilerin ikramları ve tebessümleriyle yürüyorduk. Ben ikinci denememde Mescid-i Aksa’ya girebildim. O kadar duygu dolu anlardı ki kalbim yuvasına kavuşmuş gibiydi… “Neden?” dedim, “Neden daha önce gitmedim, bu hislerle neden daha önce tanışmadım?”
Mescid-i Aksa’ya girdikten sonra çocuklaşıyor insan. Koşturmak, insanlara sarılmak, neşemi paylaşmak istiyordum. Öyle ki hamd etmediğim, veda ve ilk kavuşma anı haricinde gülümsemediğim tek bir an bile olmadı. Cennette gibiydim; kuşlar, kediler, insanlar, bulutlar… Taşın bile mis kokusu olur mu? Veda edeli bir gün oldu, yine de burnumda tütüyor, kalbim hasretiyle kavruluyor. Biliyorum ki son olmayacak, çoğalarak oraya gideceğiz. Kelimelerle anlatılamayan hisler bunlar. O topraklara adım atmadan anlayamazsınız. Kudüs’e gitmelisiniz, gitmelisiniz, gitmelisiniz ve sonrasında da vesile olmalısınız.