Kudüs… Mescid-i Aksa…
Ben kaç kağıt bitirdim seni yazarken zihnimde; yapabilseydim eğer, bir harf bile bırakmadan akıtmak isterdim zihnimden kalemime.
Sana kavuşmak bir annenin bebeğine kavuşması gibiydi. Gözyaşlarımı şahit kıldım kavuşmamıza. Her zerremi doyurmak istedim sana bakarak, doyamayacağımı bilerek… Öğrendim ben senden, işgal altında da olsan direnmeyi.
“Bilmek ile yerinde görmek bir değil” demişti bir büyüğüm.
Öğrendim ve gördüm. Savaşını, davasını güttüğümüz davanın asıl sende olduğunu gördüm. Kumbara formunu doldururken; uçağa binerken, sınır kapılarından geçerken, sana en yakın olduğumuz Ürdün’de konaklarken hatta İsrail sınırını geçtikten sonra bile istediğim asıl beklediğim heyecan yoktu. Bambaşka bir şey olmalıydı, Kudüs heyecanı. Biliyordum ve bekliyordum, öyle de oldu.
Yakışmaz ama şöyle tarif edeyim “göğsüne sığmayan bir kalp; atışı hızlandıran, karnında kelebekler uçuşturan, gözlerini dolduran, işte kavuştum hissi”
Hele otobüsteyken görüyorsunuz ya uzaktan Mescid-i Aksa’yı. Düşte miyim yoksa fotoğraflarını gördüğümüz, marşları ve ezgileri ile büyüdüğünüz o “uzak”ın içinde miyim diye düşünüyorsunuz. Gerçeklik algımı yitirdiğimi düşündüm.
Kudüs’teyken demiştim kendime, “biliyorum artık ben eski ben olmayacağım”.
Çünkü görmek ile bilmek bir değildi…
Şimdi göğe savunduğumuz yumrukların bir anlamı var artık, bağlanılmayacak yüreklerimiz var.
Ve dönünce anladım, Aksa’nın gücü diye bir şey olduğunu, kendi yatağımdan kalkamadığımda…
Ben hak etmedim, Allah nasip etti.
Geçen sene kendime göre çok ağır bir imtihandan geçtiğimi düşünürken, beni ayağa tekrar kaldıran 7 Ekim ve sonrası olmuştu. Bir mesajdı, herkes kendine düşeni almıştı. Bende aldım ve düşerken kalktım; “Sen kimsin ki hemen düşüyorsun”
Ama çok dua ettim; yazdıklarımın, konuştuklarım, içimden geçenlerin bile duadan sayılmasını çok istedim. Katıldığım her çalışmaya bu yola giden bir taş olmasını dileyerek katıldım, benim elimden gelen buydu ve benim Allah’a bahane sunmam lazımdı. Ne diyecektim ne sunacaktım Allah’a, sorarsa. Ne derdim, “nerede senin hedefine giden yolda aracın” derse… Ben bahane edebileceğim her şeye sarılmaya çabaladım. Allah da Kudüs Kumbarası ile lütfetti.
Velhasıl,
Kendinize bir iyilik yapın Kudüs’e giderek, zalime gösterin, zalime bırakmayın bizim olanı.
Zafer namazlarımızı da kılmamız duasıyla…