Muhammet Fatih Sertkaya – 1990/Konya

بِسْــــــــــــــــــمِ اﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

7 Ekim sabahı kalktığımda çok hareketli bir gündem çıkmıştı karşıma, mücahitler işgal edilmiş topraklarda katil devleti çok zor durumda bırakmış ve zafer kazanmışlardı, bir yandan sevindim bir yandan ümitlendim bunlar inşallah büyük fethin muştuları olacaktı.

Kasım ayında biletim hazırdı Kudüs için fakat uçuşlar iptal edildi. O günden beri bir soykırıma şahitlik ediyoruz, bugün de hala değişen bir şey olmadı. Bir şeyler yapılmalıydı elbet. Ne yaptık üç aydır? Dua ettik, protesto ettik ve boykot ettik. Fakat Mescid-i Aksâ tam 13 haftadır büyük engellemeler ile neredeyse cemaatsiz ve boştu. O yüzden artık harekete geçme vaktiydi, yollar açıktı ve yola çıkmak gerekiyordu. Gazze bu durumdayken Kudüs’e, Aksâ’ya gitmek ile ilgili çeşitli tepkiler de almadım değil. Fakat insanlar Gazze’deki insanların da asıl mücadelesinin Aksâ’nın özgürlüğü olduğunu ve yaptıkları harekâtın da adının “Aksâ Tufanı” olduğunu çoktan unutmuşlardı.

Sağa sola bakmadan “ben varım” diyen 20 kişilik bir ekip ile “Kudüs Kumbarası” koordinasyonunda yola çıktık. Elhamdülillah Allah bizlere yol boyunca öyle nimetler verdi ki hiç niyet dahi etmediğimiz peygamber, sahabe ve evliyaları ziyaret etmekle şereflendirdi bizi. Çıkılan yol güzel olunca hedefe varmadan bile bir sürü bereket hasıl oldu.

Mescid-i Aksâ’ya bir öğlen vakti girdik grubumuzla beraber. Çok büyük bir heyecan içindeydim. Daha girer girmez bir Türk grup gören Filistinlilerin gözlerindeki ışıltıyı görmek mümkündü. Sevinçlerini açıkça görmek mümkündü. Üç aydır aslında ev sahibi olduğumuz mekâna dönmek biz kadar onları da çok mutlu etmişti.

Bu bir adanmışlık seferiydi, inanmış bir grup insan Allah’ın izniyle belki de 85 milyon Türkiye’nin, 2 milyar da Dünya Müslümanlarının yükünü sırtına alarak yola çıkmıştı.

İşimiz bitmedi aksine farklı bir aşama yeni başlıyor, gidecek çok yolumuz yapacak çok işimiz var, selametle…