Niyet ettim Kudüs ribatına Türkiye’de devam etmeye…
Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a olsun.
Kudüs; kurulan düşlerin, neferi olduğumuz davanın anlam kazandığı mübarek belde… O beldede vakit geçirmek yollarını adımlamak, mescidinde uyumak, havasını teneffüs etmek, peygamberlerin bıraktığı izlere temas etmek ne büyük şereftir. Hamd olsun.
Orada ümmetin kalbine açılan yarayı, cesaret ve imanla dolu göğüsleri görürsün. Umudunu sana ve cennet vatanına bağlayanlara, sokakların hüzünle, gözyaşıyla dolu oluşuna şahitlik edersin. Orada gönül lisanıyla konuşulur. Söze dökülemeyenler, yüreğin diliyle anlaşılır. Kudüs’te zulmün karşısında yılmamayı, küfre karşı daima inancını ve imanını diri tutmanın ne demek olduğunu görürsün. Orada kendini ev sahibi, etrafındakileri ev ahalisi gibi hissedersin. Özünün ve aidiyetinin bu topraklara ne denli bağlı olduğuna inanamazsın.
“İnananlar arasında, Allah’a verdiği söze sonuna kadar sadık kalan nice kahramanlar, nice yiğitler var: Kimileri kanının son damlasına kadar savaşarak sözünü yerine getirdi, kimileri de şehâdet şerbetini içeceği günü sabırsızlıkla beklemektedir. Fakat hepsinin ortak yanı şu; onlar, verdikleri sözü hiçbir zaman bozup değiştirmediler! Böylece, imtihanı başarıyla tamamladılar.”
Kudüs’te bu âyetin manasının, insanların kalbinde tecelli edişini görürsün. Çocuğundan, yaşlısına; erkeğinden, kadınına herkes bu şuur ve sorumlulukla bir an bile düşünmeden malını, canını feda etmeye hazırdır.
Orada ümmetin dertleriyle dertlenmeyi öğrenirsin. Bu kutlu belde, Peygamber Efendimiz’in; bir uzuv rahatsızlandığında bundan diğer uzuvlarda rahatsız olur, hisseder diye anlattığı beden misalinin manasını kavradığın yerdir. Burada ümmetin acısını, kalbinin derinliklerinde hissedersin. Şehit veren annelerin feryatları kulaklarını çınlatır. Çocukların haykırışları gözünün önünden kaybolmaz. Her şeye rağmen, birbirlerine kenetlenmişçesine saf bağlayarak; irtibatlı, intizamlı ve itaatli bir teşkilat şuuruyla cihat edip çarpışmaya hazır olan imanla yanıp tutuşmuş yürekleri görür ve kendinden utanırsın. Orada kendini evinden daha sıcak, huzur ve samimiyet dolu bir ortamda bulunca; “Müminler muhakkak kardeştir.” âyetini idrak edersin. Hayatında ilk defa bulunduğun bir mekâna bu kadar aşina olmak şaşırtır insanı. Daha küçücük çocukları en önde saf tutarken görünce, en yüksek sesle bağırırken duyunca umutla dolarsın. En önemlisi de ne biliyor musunuz? Kimseyi üzgün göremezsin, herkes tebessüm eder. Çocukların, amcaların, teyzelerin mutluluğunu ve direncini görünce gülümsemeden edemezsin. Tabii bir yandan gözlerin de yaşarır. Özetle Kudüs sana tüm duyguları birlikte yaşatır.
Kudüs’ten dönmek insanın omuzlarına çok büyük bir sorumluluk yükler: Kudüs’ü anlamak, Kudüs’ü anlatmak, Kudüs’ü zihinlerde her daim canlı tutmak için çalışmak. Bir şehir hem anlatmakla bitirilemeyecek kadar ehemmiyetli hem de tanıyıp tanımadığın herkese anlatılarak bildirilmesi gerekecek kadar mühim olabilir mi? Bunun için dönüş yolunda Kudüs ribatına Türkiye’de devam etmeye niyet ettim. Çünkü Kudüs, her an konuşulmaya, anlatılmaya, yazılmaya değer, hafızada taze kalmaya layık olan şehir. Müslümanlar için izzetin, şerefin ve selametin anahtarı bir belde. En yakın zamanda hür ve izzetli; selam ve emanla Kudüs’e kavuşmak duasıyla…