Muhammed Osman Çalışkan – 2001 / Aydın

بسم الله, الحمد لله, الصلاة والسلام على رسول الله

Bundan üç ay önceydi. Üç arkadaş, medeniyetimizle olan bağımızı güçlendirmek için bir niyet ettik: “Kadim İslam şehirlerinden birini ziyaret etmek.” Üniversite hayatını ilmi cihette dolu dolu geçirmeye çalışan üç arkadaş olarak, yaz tatili de dahil pek çok dinlenme vaktini ilimle değerlendirmeye çalışıyoruz. Bu sebeple aniden veya uzun soluklu programlara katılamıyoruz. Aslında İran’daki kültür mirası veya Kudüs’ü ziyaret etmek ve medeniyetimiz hakkında bir şeyler öğrenmek istiyorduk. Ama bir türlü mütevazi birikimimizi nereye ve ne zaman harcayacağımıza karar veremedik. Bu git geller ve ulaşım firmalarının kampanyalarını kaçırdıktan sonra, artık iki seçeneğin de bizim için neredeyse imkansız olduğunu düşünmeye başlamıştık.

11. ribat ekibindeki yurttan arkadaşlarımla sahurda yemekhanede karşılaşmış ve yolcu etmiştim. Tatlı telaşlarını izlerken yanıma 12. Ribat ekibinden yol arkadaşım Muhammed Ali yanaştı ve kudüs kumbarasından bahsetti. Ancak çok başvuru yapıldığını ve başarılı olmanın zor olduğunu söyleyince Cuma namazına kadar başvurmakta kararsız kaldım ve seçildiğimi haber vermek için gelen aramaya ancak namazdan sonra dönüş yapabildim. Gitmemize dört gün olduğunu öğrenince hemen bir kitap edindim, podcast ve Kudüs hakkında videolar indirdim. Yolculuk öncesini ve ribatı bunlarla ve rehberimiz Ebu Kuteybe’le Merve hocamı dinleyerek geçirdim. Mescidin manevi ortamını da elimden geldiğince değerlendirdim. Burada Gönül ablaya teşekkürü bir borç biliyorum çünkü ümmet adına sorumluluğumuzun ne olduğunu telefonla ne kadar iyi anlatılabilecekse o kadar iyi anlattı. Gezi boyunca yardımlarını esirgemeyen Merve hocama da bu bilinç gereği yapılması gerekenler konusunda yönlendirmelerinden dolayı teşekkür ediyorum. Gece otele dönüp bir buçuk saat uyuduktan sonra ribatı hatırlayarak yataktan fırlayıp sahura yetişmek için Aksa’ya koşuşumda bu iki insanın etkisi çok büyük.

Filistin’de karşılaştığım ve beni en çok etkileyen şey İmam Gazalî’nin meşhur eseri İhya’yı yazdığı yerde bulunmanın farkına varmaktı. 9 asır önce yaşamış bir alimin ilmî telifatta bulunduğu mekanda olmak bağlı olduğum medeniyetin bir parçası olduğumu hissetmeme sebep oldu. Müslüman gençler olarak itibar gösterdiğimiz şeyler değişiyor. Mesleklerin en çok para kazandıranı, şahısların en popüler olanları, toplumsal düzenin Avrupaî olanları ve daha niceleri. Hep hakim kültürün parçası olana itibar gösteriyoruz. Her geçen gün özgünlükten ve özgürlükten uzaklaşıyoruz. Aksa Hz. Ömer’den Selahaddin Eyyubî’ye, Memlüklerden Osmanlı’ya bizim medeniyetimizin adeta bütünlükçü bir temsilcisi konumunda bulunuyor. Bunun farkına varınca Kudüs’ün ne kadar kritik bir öneme sahip olduğunu anlıyorsunuz. Esir düşenin mescid değil medeniyetimiz olduğunu idrak ediyorsunuz.

Dava nedir? Mahkumun özgürlüğüne veya esaretine karar verilme sürecidir. Müvekkil, avukatı tarafından savunulmalıdır. Aksi takdirde yalnız ve sahipsiz bırakılmış bir müvekkilin beraat etme ihtimali düşüktür. Haklı olsa bile…  Allah hükmünde sonsuz yetkiye sahiptir, ister özgür bırakır ister esir eder. Kudüs haklıdır, Mescid-i Aksa haklıdır ve kesinlikle savunulmayı hak eder. Sahipsiz bırakılırsa, esaretine boyun eğmek zorunda kalır. İki arkadaşım da tıpkı benim gibi Aksa’nın avukatı olma şerefine bir gün nail olacaklar inşallah. Siz değerli Kumbara ekibi ve hayır sahipleri bu yolun, bu davanın hizmetçisi olmaya devam ettikçe nice genç avukatlar doğacak. Büyüyüp yetişecekler ve bir gün o belirlenmiş zaman geldiğinde, kutlu mekan, Beytülmakdis özgürleşecek. Bunda kimileri mallarıyla, kimileri canlarıyla bu haklı davada bir katre olacak. Rabbim bizleri onlardan eylesin inşallah.