Mescidi Aksa…Maddi anlamda kültürlerin iç içe geçtiği bir mahal, manevi anlamda mahiyeti gerçekten de tam olarak anlatılamayan ancak yaşanarak anlaşılabilecek bir ortam. Aksa’ya adımımı attığım ilk anda hissettiklerim İslamiyet’in ve kardeşliğin bu kadar zulme ve zor kullanmaya rağmen hakiki manada yaşandığı bir yer olduğuydu. Sanki Türkiye’de herkes birbirine yabancıymış gibi hissettim. Namaz vakti toplanılıp bittiği an dağılan, bir olamamış bir topluluk gibi mesela. Aksa’da, samimiyeti ve kardeşlik duygusunu ne kadar hissedilebilirse o kadar hissettim sanırım. Zaten bilincindeydik belki ama orada daha iyi idrak ettik ki biz Kudüs’ten, ümmet olarak, özellikle Türkiye’den bekleniyoruz. Aksa yetim kalmış ve kaderine terk edilmiş durumda. Oradaki kardeşlerimizin yüzü gülüyor görünürken dahi gözleri mahzundu. Belki çaresiz değiller ama yorulmuşlar ve güçlerinin ne kadar sınırlı olduğunun bilincindeler. Kardeşlerimizin yalnız olmadıklarını hissettirmek ve zalimlere Kudüs’ün sahipsiz olmadığını göstermek çok önemli. Elbette bu mesele fertler bazında değil devletler bazında çözülebilecek bir mesele lakin biz karınca kararınca ne yapabiliyorsak yapmalıyız. Çoğu gecenin sabahı olur ama bazılarının olmaz. Bizim ömrümüzde olmasa bile torunlarımız zamanında biiznillah Kudüs tekrardan hür olacaktır. O güne kadar biz de çalışacağız, gayret edeceğiz, güçlü olacağız. Bu dünyaya gelmemizin yegâne amacı olan Allah’a kulluğumuzu olabildiğince güzel şekilde yapmaya çalışacağız.
“Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz.”