Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ve Anadolu Üniversitesi Yönetim Bilişim Sistemleri okuyorum.
Sivas İmam Hatipler Derneği Türkiyenin Önderleri İl Koordinatörü, Sivas Genç İHH Eğitim Birimi sorumlusu, ATOM Birimi teşkilatlanma sorumlusuyum. Görevlerimde lise ve ortaokul öğrencilerine etkinlik, eğitim, teknoloji üzerine içerikler hazırlıyorum.
Kudüs’ü küçüklüğümden itibaren büyüklerimden duyuyordum. Lise yıllarıma gelince araştırmaya, kitaplarını okumaya başladım. Teyzem bu zamanlarda Kudüs’e gideceğini söyledi. Teyzemin elini tutup beni bırakıp gidemezsin dedim. Teyzemde sorun çıktığı için gidemedi. Asıl sevdam bundan sonra başladı. Mescidi Aksa’ya gitmenin hayalleriyle yatıp kalktım. Rabbim yıllar sonra duamı kabul etti.
Kudüs’e bir kere gidersin, diğerleri hep dönüştür. Benim de Kudüs’e dönüşümdü. Mescidi Aksa’ya tekrar gitmenin sevinciyle yola çıktım. Sınırda problemler yaşasak da, yatsı namazına yetiştik. Kapıdan bütün ekibi sorunsuzca aldılar. Ama sonraki namaz vakitlerinde hiç öyle olmadı. Kudüs de adım atmadığımız sokak, denemediğimiz kapı kalmadı. Kendimin “Geç” kelimesi için bu kadar uğraşacağını hiç düşünmezdim. Konu dava ve sevda olunca her şey değişiyormuş. Bütün insani duyguların yok olup, yeter ki geçiyim gerisi boş diyebiliyormuşsun işgalci İsrail askerlerinin baskılarını unutup. Her girişte tekrar tekrar aşındırıyorsun sokak taşlarını. En son kapıyı deneyene kadar pes etmek yok. Hedef, ne olursa olsun Kıble mescidin önünde buluşmak. Hal böyle olunca, sabah namazı girip, yatsıda çıktık. Yanımıza bir şey almamış olsak da Mescidi Aksa’da olmak her zaman yetti. Eskiye göre mahzun ve boş oluşu dikkatimizden kaçmadı. İkinci gelişim çok başkaydı. Son gün hiçbir kapıdan alınmayıp, Mescid-i Aksaya veda edemeden ayrılmak bunlardan biriydi. Mevlana “Selam olsun göğsünde dev bir kor ateş taşıdığı halde, çevresine zemzem olana” diyor. Filistin halkı da bunun gibi nice olayların zemzemi oldu. Biz onlara zemzem olacakken…