Ben İbrahim Taha Karakılıç. 4 Ekim 2000/ Erzurum doğumluyum, memleketim Ardahan ve İstanbul’da yaşıyorum. Şu anda Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi(İngilizce)’nde 4. sınıfta bir üniversite talebesi olarak öğrenimimi sürdürmekteyim. Bunun yanında güncel olarak bir vakıfta İslami İlimler, Arapça ve Sosyal Bilimler eğitimi alıyorum.
Kudüs ve Aksâ önceleri büyüklerim, hocalarım ve arkadaşlarım sayesinde nadiren de olsa üzerinde durduğum ve hakkında yüzeysel birtakım bilgilere sahip olduğum mekânlardı. Gittiğimde acaba bu yüzeyselliğin Kudüs’ün bende oluşturacağı etkiye bir olumsuzluğu olur mu diye çokça düşündüm. Küçük birkaç okuma yaparak kendimi Kudüs’e hazırlamaya çalıştım ve bu okumalar benim kocaman sandığım ama sonradan aslında pek bir ufak olduğunu anladığım birtakım duyguların uyanmasına vesile oldu. Oraya vardığımızda Kudüs Kumbarası vesilesi ile katıldığımız bir turda Kudüs’ü ve Aksâ’yı, mekânların her din için ayrı ayrı önemini ve tarihsel süreci boyunca yaşadığı değişimleri rehberimiz bizlere önemli detayları ile anlattı. Bu rehberlik gittiğimiz ve içinde bulunduğumuz her mekân hakkında bir bilinç taşıma noktasında çok büyük önem taşımaktaydı. Müslümanlara önemi unutturulmuş birçok kutsal mekân ve tabii ki Mescid-i Aksâ bu bilinçlenme vesilesi ile bana daha önce hiç bu kadar yoğun hissetmediğim birtakım duygular yaşattı. Tek başına bu bilinçlenme yeterli olmayacaktı ama hiç şüphesiz ki bu bilinçlenme olmasaydı da Kudüs’ün bizde uyandırdığı duygular yarım kalacaktı.
Orada geçirdiğim vakitlerde yavaş yavaş farkına vardım ki Kudüs aslında kalbimde hiçbir zaman o kadar da büyük bir yere sahip olmamıştı. Ta ki Mescid-i Aksâ’da secde edene, Müslüman kardeşlerimle omuz omuza aynı safta durana ve Filistinli kadın, çocuk, yaşlı demeden herkesin Kudüs’e yaklaşımını görene kadar.. Benim için Kudüs önceleri neydi bilmiyorum ama artık kendisinin kalbimin en derinlerinde çok anlamlı bir yere sahip olduğuna inanıyorum. Bu mukaddes mekâna dair şuurumun sürekli tazelenmesi gerektiğinin de farkındayım ve bu yüzden Kudüs’e tekrar tekrar gidebilmek, Aksâ’da tekrar tekrar namaz kılabilmek için dualar etmekteyim.
Beni etkileyen bir olaya daha değinmek isterim. Kudüs’ün sokaklarını rehberimiz eşliğinde gezer ve öğrenirken İsrailli küçük bir çocuğun Filistinli Müslüman bir yetişkin ile nasıl dalga geçtiği, onun üstüne nasıl gittiği ve o Müslümanın çaresiz bakışlarına şahit oldum. Mescid-i Aksâ’ya her girişimizde silahlı askerlerin sanki o diyarlar kendi mallarıymış gibi Müslümanların giriş çıkışını kontrol etmesine ve kimi zaman halk üzerinde baskı kurmasına şahitlik ettim. Bu olaylar kendimi, bulunduğum yeri ve şu an ne yaptığımı sorgulamama vesile oldu. Bizler son birkaç asırdır o yetişkin Filistinli kardeşimizin aynı çaresiz bakışları ile sürekli kendisine had bildirilen bir topluluk haline gelmiş durumda olabiliriz. Ancak artık haddimizin yanında hakkımızı da bilme zamanıdır. Bu bilme kuru bir eylem olmamalıdır. Duygu, bilgi ve bunların harmanlanarak meydana getirdiği bir şuura sahip olamazsak aynı çaresiz bakışları hayatımız boyunca biz de taşıyacağız. Bu şuura gerçekten sahip olmak isteyen kardeşlerim Kudüs’e, Aksâ’ya gitmelidir. Aksâ’daki her mescidde namaz kılmalı, dualar etmeli ve istiğfarda bulunmalıdır. Müslüman kardeşleri ile konuşmalı ve onların bizlere yüklediği anlama şahit olmalıdır. O kardeşlerimizin bizlere verdiği mesajlar aslında Kudüs’ün bize bir çağrısıdır. Ancak bu o toprakları kurtarmamız adına yapılan bir çağrı değil, bize kendimizi Kudüs vesilesi ile kurtarmamız adına yapılan bir çağrıdır.
Kardeşlerime naçizane birkaç tavsiye daha verecek olursam ilk olarak Kudüs’e özellikle genç yaşta gidilmesi gerektiğini söylerdim. Öğrenmeye ve anlamaya gayret göstererek o mukaddes topraklarda bulunmalı, yürümeli ve ibadet etmeliyiz. Özellikle bizler gibi genç iken gitmenin ve Kudüs’ü karakterimizin oturduğu bu dönemlerde kalbimize yerleştirmenin çok mühim olduğu kanaatindeyim. Zaten Kudüs ve Mescid-i Aksâ’yı bir kere gördüğünüzde orası sizi geri çağıracaktır. Oraya henüz gitmemiş olan Müslüman kardeşlerim de bilmelidir ki onca prangaya rağmen bu kutsal topraklar bizimdir ve hep bizim kalacaktır. Bizim olan Kudüs’ün özgürleştiği ve yine bizleri kurtardığı günlerde o mukaddes beldede görüşmek dileğiyle..
Son olarak rehberimiz eşliğinde Filistin’in muhtelif bölgelerinde yolculuk etmemizi sağlayarak o bölgeleri öğrenmemize, Mescid-i Aksâ’yı görmemize ve Kudüs hakkında bilinçlenmemize vesile olan Kudüs Kumbarası programına ve bu programda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Duam odur ki daha nice kardeşlerimiz bu program vesilesi ile Kudüs’ü ve Mescid-i Aksâ’yı görür, öğrenir ve tanır.