Hayırlı günler
Ben, Hüseyin Kahraman. İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi son sınıf öğrencisiyim. Kudüs’e giderken içimde bir his vardı. Bu hissi unutmam mümkün değil. O his ki beni tam anlamıyla diri tutuyordu. Ev sahibinin evine geri dönmesi diyebilirim. Oradaki Müslüman kardeşlerimize her türlü yardımcı olmak için oraya gidiyorduk. Onlarla dertleşip birbirimizle gülümseşip onların yalnız olmadıklarını hissettirmek için oradaydık. Nitekim baştan sona böyle oldu. Nerede bir Müslüman var ki onunla aramızda selamı yayarak tanış olduk. İnsanlara Nehirden Denize Özgür Filistin için yalnız olmadıklarını hissettirdik. Türkiye’den gelecek hatta dünyanın her bir yanından gelecek Müslümanlardan sadece bir azınlık idik. Ardımızın kesilmeyeceği duası dillerimizde idi.
Mescid-i Aksâ avlusunda iken çok huzurlu idik. Bütün Müslümanlar güler yüzlü idi. Kendilerinden esirgenen bu haremi korumak için ellerinden gelen her şeyi yapmaya hazırlar ve de yapıyorlardı. Mescidin her kapısında duran askerlere karşı sadece namaz vakitlerinde değil her vakitte oraya akın akın giden Müslümanlar vardı. Mescidimiz yalnız değildi. Rahmet Kapısında Ebû Bilal varken Burak Duvarı’nda ise Ayşe teyze var. Onlar bu davayı sırtlanmışlar. Onlar ki ellerinde olanın kıymetini bilenler idi. Bizlere de nasip olur inşallah.
Bu dava sadece hamaset davası değil. Burada bilgimizin de artması gerekmektedir. Bilgi ile amelimizi birleştirip Mescid-i Aksâmızı en özgür haline gelinceye kadar gücümüzü kullanmalıyız. Bu davada biliyoruz ki Hanzala bize sırtını döndü. Hanzala yüzünü dönene kadar Mescidi Aksâ’mızı, Kudüs’ümüzü, Zeytin Dağı’mızı özgürleştirmek için çırpınmalıyız. Bu uğurda da Mescidi boş bırakmamak bu işin başlangıç noktası olacaktır. Kudüs şehrine varın ve şehrin kalbi olan Mescidi Aksâ’yı kaybolsanız da bulacağınızı hatırlayın. Kudüs Kumbarasını doldurmayı bu yolda öncü olan Gönül Abla’yı unutmayalım.
Nehirden Denize Özgür Filistin için de amelimizi ve bilgimizi artıralım.