Çok özel bir grupsunuz ifadesine teveccüh gösteren bir ekiptik, mütevazi oldukça yolların çabucak açıldığına şahitlik ettikçe;
Bu işte bir sır var! Allah Allah diye diye Kudüs’e, peygamberler, şehitler, şühedalar, asfiyalar, evliyalar ülkesine giriş yapıyorduk…
Teslimiyet ülkesine teslim şekilde ve ricaul gayp ile yürüdük adeta…
Sonra ne oldu biliyor musunuz planda olmayan lakin bizi bekleyen mekânlar oldu ve ilk kez kapılarını bize açan, bizi kendine şahit kılan mekanlara gözyaşı bıraktık şahit olsunlar…
Veli kullar ifadesi pek manidardı, bu gönlümüzü hoş ediyor edebe riayet ederek lütuflar görüyorduk.
Aziz Mahmud Hüdai Hazretlerinin serlevhası olan
“Edeple giren, lütufla döner” sınırını hiç aşmadık, sınırlar bize açıldı…
Kudüs Kumbarası ekibi arasında sanki daha önceden senkronize olmuş haller zuhur etti.
Yani herkes her şeye biranda adapte oldu, sokak şifreleri çözüldü, kapılardan giriş taktikleri öğrenildi ve yola çıkıldı.
Bir kere dahi çay içelim muhabbet çevirelim sen nerelisin ben nereliyim muhabbeti olmadan hep murabıt olmaya odaklı bulduk kendimizi bunu şuan havaalanında fark ediyoruz, yerlere yığıldık kendimizden şuan geçtik şuan çerezleri çıkardık tahlile koyulduk
Kudüs’te bu rehavete kapılmadan sürekli girişimlerde bulunduk çoğu zaman otel yemeğini kaçırdık önemsemedik yeter ki Kumbaranın hakkini vererek günlerimizi geçirelim. Sabah girip yatsıda çıkış yaptık, konfor alanını kısıtladık…
Önümüzde İlknur Hocamız vardı besliyordu bizi hâl dili ile ve anlatımı ile ve birde Ertuğrul… manevî beslenme kaynaklarımız oldular…
Kudüs Kumbarası bağışçıları için söylüyorum Kumbaraya bu niyetle bağışta bulunarak, hayatlarında nasıl bir bereket hâsıl oldu onları da dinlemek isterdim..
Güzel gönüllerinden öpüyor, şükranlarımı sunuyorum…