Kudüs her Müslümanın miracıymış aslında, oraya gidince künhüne vardım bu hakikatin. Mescid-i Aksâ’ya doğru taş sokaklardan geçerken yalnız kalmışlığı daha bir derinden hissediyorsunuz. Seksen kilometre ötede var olan bir soykırımın acı yansımasına şahit oluyoruz kepenk indirmiş Kudüslü esnafın yanından geçerken. Ve Filistin halkının ne denli kutsal bir davanın bekçisi olduklarını bir kez daha fark ediyoruz. Ve üzerimize düşen sorumluluğun ne denli büyük olduğunu. O an Gazze’ye yapılacak en büyük iyiliğin oraya en yakın noktada bulunmak olduğunu anlıyoruz her bir zerremiz ile. İşgal güçlerinin kontrolleri yüzünden mescidimize sınırlı adım atabiliyor olmak ise dağlıyor yürekleri. Bize bereketli kılınan toprakları kaybetmenin korkusunu en yüksek mertebede hissediyoruz. Bu hakikat ile hiç olmadığı kadar yakından yüzleşiyoruz. Bir düşü geçeklik zemininde kavrayarak sarsılıyoruz. Nice peygamberlerin secde ettiği yerde Rabb’e ve Gazze’ye yakın olmanın lütfuna eriyoruz. Döndüğümüzde ise bir iken yüz olmanın kavgasını vereceğimize dair olan inançlarımızı tazeleyerek hüzünle daha sağlam yere basıyoruz. Bir sonraki vuslatın en yakın zamanda gerçeklemesi ve Kudüs Kumbarası bağışçıları adına dualarla ayrıldığımız bu kadim şehirden, bereketten ve gayretten mahrum kalmamak temennisi ile…
Şimdi bizleri ne yapmalı gayesinden ayırma ya Rabbi.