Kardeşimin “Abi Kudüs’e gidiyoruz” telefonuyla uyandım. Aniden gelen bir telefonla düştük Kudüs yoluna. Nasıl gideceğiz, ne yapacağız bilmiyordum. Ama Kudüs’e gidiyorduk bunu bilmek yeterli değil miydi zaten? Amman’da sınır kapısından geçtiğimizde heyecanımız katlanarak artıyordu. Hele ki yoldan Kubbetü’s-Sahra’yı gördüğümüzde…
Ulaştığımız vakit tüm yorgunluğumuz gitti. Yolda çekilen meşakkatler unutuldu. Hele ki Musa Hicazi’nin bizi görünce ‘Savaş olduğu halde bizi yalnız bırakmadınız’ sözünden sonra ayrı bir his kapladı içimizi. Nasıl yalnız bırakabilirdik ki? Kudüs bu durumdayken biz nasıl rahat durabilirdik? Allah’a hesabımızı verirken ne diyecektik? Evimizde sıcak yatağımızdan çıkamadık mı diyecektik? . Kalktık ve her türlü imkansızlığa rağmen niyetimizi aldık yola çıktık. Hamdolsun ki Mescid-i Aksâ’mıza kavuştuk. Sözümüzü tuttuk. Bu kutlu beldeyi kendi haline bırakmadık Elhamdülillah. İçimizdeki heyecanı başka türlü gideremezdik de zaten. Bu yolculuk kendimi sorgulamama vesile oldu.
Allah konfor alanlarımızdan çıkıp Mescid’e feda olmaya hazır olabilmeyi bizlere nasip etsin inşallah.