Serin bir ikindi vaktiydi, telefonum ısrarla çalıyordu. ‘‘Kudüs Kumbarasından arıyorum, Kudüs’e yolculuğun var.’’ dedi telefonun ucundaki ses. Duraksadım, ‘‘Evet, Kudüs kumbarasından seçildiniz.’’ diyordu yine aynı ses. Algılarım mı zayıflamıştı ya da yeniden duymak istediğimden mi bilmiyorum tekrar tekrar dinlemek istedim o cümleleri. Evet, ben seçilmiştim, iki hafta sonra yolculuğum vardı.
Yolculuk, içinde sürekli yangınlar olan bir beldeye idi, Beytülmakdis’e. Her gidenin oraya gitmek bir başka dediği yere. Döndüğünüzde sırtınızda bir ümmet yükü olacak dedikleri yere. Bilirdim elbet oranın farklı olduğunu, fakat gidince anladım ki benim yüreğime daha önce böyle bir ateş hiç düşmemişti. Mescid-i Aksa ümmetin kalbiydi sanki. Etrafı kuşatılmış ama tek başına atmaya devam eden bir kalp. Ezelden ebede kadar orada olacak, asla yorulmayacak bir kalp.
Aksa’nın kuşları vardı bir de. Uçuşları görülebilecek en özgür uçuş ve sesleri birer hürriyet manifestosu. Onlar şahitler şimdi oradaki her ana, orayı ziyaret eden her müslümana ve kılınan her bir namaza. O kuşlar ki müslümanlar orada olduğu sürece devam edecek, işgalci beldesinde asla duyamayacağınız nidalara sahip. Kıble Mescidi’nden Kubbet-üs Sahra’ya, avludaki ümmetin çocuklarının üstünden zeytin ağaçlarına süzülerek gelecek olan zaferi o nidalarıyla haber veriyorlar.
Ve ben orada… Mescidi Aksa’nın avlusunda… Kudüs’ün sokaklarında kendim olarak değil ümmet olarak varım. Orada geçirdiğim her an, her dakika aslında ümmet adına geçirdiğim vakitler. Küfür karşımda korkak bir şekilde duruyor ve bunu iliklerime kadar hissediyorum. Oraya gidince görüyorum müslümanların gaflet uykusunda olduğunu. İşgalcinin postalıyla kirlettiği o sokakları yaşayınca anlıyorum artık uyanmak zorunda olduğumuzu ve biliyorum ki ümmetin kurtuluşu Kudüs’ün kurtuluşundan geçiyor.
Bir Kumbara tahayyül edin ki ebabil taşları biriktiriyor. Duasıyla, harçlığıyla destek olan kişinin yüreğini de yanında götürüyor. Sanki o kişi, Aksa’da bir adım atıyor özgür Filistin’e doğru. Ve kumbara ekibi ile gelmek demenin ‘‘ümmet için ne yapabiliriz’’i dert edinen insanların vesilesi ile gelmek olduğunu hissediyor gelen kişi. Bu dert giderek büyüyor her gelen kafileyle. Sırtına Filistin’den bir yük alıp gidiyor bir gün tekrar dönmek için.
Filistin’in taşı var şimdi bende,
ellerim yumruk,
kalbimde bir Kudüs kandili yanıyor
ve içi Beytülmakdis’le kuşanmış
ümitlerim var.
Zafer, muhakkak biliyorum.