Fatma Büşra Bozdoğan – 1999 / Çorum

Bismillahirrahmanirrahim.

Hep ekran başından seyredip bir gün Kudüs’e gitmeyi hayal ederdim. Kendi kendime biletlere bakar, sonra gidemesem de neler yapabilirim diyerek araştırmalar yapardım.

Bir sabah ansızın uykumdan “Büşra Kudüs’e gidiyorsun “diyerekten uyandırıldım. Ne güzel bir uyanıştı ki 23 senedir hiç böyle güzel uyandırılmamıştım. Belki de benim o günkü uyanışım ümmetin uyanışına vesile olacaktı. Hala inanamıyordum gideceğime. Sanki memleketime gidiyormuş gibi heyecanlı ve özlem dolu bir yolculuktu. Halbuki ilk yolculuğumdu benim kadim topraklara.

Yol boyunca içimde bir endişe vardı. Ya ben oradaki kardeşlerim gibi olamazsam? Ya döndüğümde aldığım sorumlulukların altından kalkamazsam? Aslında kendi yaşam şeklimle ve boşa geçirdiğim vakitlerle yüzleşmekten korkuyordum.

Ve artık Filistin’e varmıştık. Havaalanında kendilerince bizlere de yıldırma politikası uygulamak istediler ama onların bizi beklettiği her saniye, daha çok anladım neden ve niye gelmemiz gerektiğini. Sanki beklediğimiz her an şairin de dediği gibi ayaklarıma bir Kudüs gücü gelmişti.

Sizin vesileleriniz ile o kadar güzel bir ekibe denk gelmiştik ki hepsi ayrı birer nimetti benim için. Ama en çok onca saat beklemeye rağmen bir abimizin otele geldiğiyle “Yok mu Mescid-i Aksaya giden? “Diyerek daha soluklanmadan gitmesi kadar güzel bir örnek olamazdı bizlere. Ve tabi Kudüs Kumbarası ekibini saymıyorum bile yol arkadaşlıkları, aynı davaya gönül koymamız… Rabbim hepsinden razı olsun.

İlk defa akşam namazı için Mescid-i Aksaya gideceğiz, Hıtta kapısının orada askerler bir genci tutuklamış götürüyorlardı. Yaşça büyük olmama rağmen o kardeşimdeki duruş, cesaret bende yoktu. İlk orada fark ettim ben gerçekten nerede ve nasıl bir zulüm içinde olduğumuzu. O kardeşimi gördükten sonra hiçbir askerin yanından geçerken başımı eğmedim, eğmemeliydim zira biz ev sahibiyiz ve korkması gereken onlardı.

Ne yazık ki Mescid-i Aksanın kapılarından her geçişte asker kontrolü olmadan geçemiyorsunuz. Bu durum insanı o kadar aciz hissettiriyor ki.

Ev senin, evine gireceksin ama girebilmen için bir anahtarın yok ve kapını başkasının açmasını bekliyorsun, belki de açmayacak… Biz gitmezsek, o kapılardan hep birer misafir olarak geçeceğiz. Ev sahibinin misafir olarak girdiği nerede görülmüş. Vallahi çok büyük bir sorumluluk bizleri bekliyor. Ümmet orada bizlerin gelişini bekliyor. Kubbet-üs Sahra, Mescid-i Aksa bizleri çağırıyor. Uyanma vakti çoktan geldi de geçiyor.

Kudüs Kumbarası ekibi ve gençler olarak 4 gün boyunca kapıların açıldığı vakitten önce evimizin, Mescid-i Aksanın kapılarının açılmasını bekledik. Biz açana kadar da beklemeliyiz.

Bazı askerler sizi “Hoş geldiniz” diyerek karşılıyor. İnsanız. Hepimiz bize iyi davranıyorlar diye düşünüyorduk. Meğerse ev sahibi rolüne bizleri alıştırıyorlarmış da bizler ayakta uyuyormuşuz.

El-Halil şehrinde Halil-ur Rahman Camiinde imam askerlerden ezan okumak için izin alıyor. Biz de bu ana şahit olduk. Namaz saati yaklaştı imam kapı önünde biraz bekledi ve izin geldi. Hep birlikte ezan sesini bekledik, herhalde okunmadı daha diye düşündük ama imam geri geldi, hâlâ ses yok. Bilmediğimiz bir şey vardı ki ezanın okunması da onların izni dahilindeydi ve izin verilmemişti. Sadece bununla da bitmiyordu. Bizlerde X-ray cihazından geçerek Cami’ye girebiliyorduk. Ayrıca 4 peygamberin de kabri bulunan bu caminin yalnızca üçte biri mescitti. Üçte biri Sinagog, kalan üçte biri ise İsrail Polis Merkeziydi ne yazık ki.

Bizim olan ne varsa almak için ellerinden geleni artlarına koymuyorlardı. Camilerimizi bile ele geçirmişlerken, bizim olan her yere sahip çıkmalıydık.

Vaktimizin çoğunu Mescid-i Aksa da geçirdik. Geri kalan zamanlarda da elhamdülillah kadim şehrin sokaklarına da kiliselerine de elimizden geldiğince ev sahipliği yaptık.

Hz. Davud Makamında İncil okuyan bir ablamız ile dip dibe Kur’an-ı Kerim okuduk, Hz. Meryem’in, Hz. İsa’nın onların özelinde olmadığını göstermek için kiliselerde ve diğer mekanlarda bedenen orada olarak biz de buradayız dedik. Burak duvarını ziyaret ettik. Mescid-i Aksa surlarından Kudüs ‘ü seyre daldık. Her bir karışını zihnimize kazıdık. Sabah namazından sonra birçok farklı ülkeden gelen kardeşlerimizle omuz omuza derse katıldık.

Ve en son gün artık. Cuma günü bayram şenliği olduğunu, ümmetin Mescid-i Aksa da kardeşlik bağının ne kadar da güzel olduğuna şahit olduk. Veda etmedik. Geri döneceğimize dair söz vererek döndük.

Belki Kurandan bir ayet bizim geçtiğimiz yerde yaşanmıştı.

Belki de bir Peygamberin secde ettiği yerde durmuştuk.

Peygamberlerin secde ettiği yerlere gitmek, görmek sizlerin sayesinde nasip oldu bizlere.

Kudüs’e gitmemize vesile olanlar, bize ağır bir sorumluluk vermiş olmalarına rağmen; her biriniz Kudüs davasının, farkında olduğumuzun çok daha üstünde bir dava olduğunu gösterdiniz, hayatımızın Kudüs öncesi ve Kudüs sonrası diye ayrılmasına vesile oldunuz.

Ayrıca 6 Ağustos döndüğümüz gün, benim doğum günümdü. Hayatımda aldığım en güzel hediyeydi.

Belki sadakalarından belki gönüllerinden kopan 3-5 kuruşu böyle güzel bir projeye ulaştıranlardan ve Kudüs kumbarası projesini oluşturan ve yöneten herkesten Allah razı olsun.

Ben şimdiden geri dönmenin hayallerini ve planlarını kuruyorum.

Bir gün Kudüs kurtulacak ve o gün geldiği zaman Mescid-i Aksa’nın avlusunda buluşmak duası ile…