Selam, bu mektubun muhatabına! Selam, aramızdaki muhabbetin menbaı Kudüs’e ve Aksa’ya!
Hiç yoktan yedi yılını insanı, onun hissiyatını anlamaya ve anlatmaya vermiş bir psikoloji öğrencisi olarak duygular ve onun tarifi konusunda bocalamak en son isteyeceğim şeydir. Anlamlandırmakta zorlandığınız, altında ezildiğiniz ama bir türlü tarif edemediğiniz duygularınızladır çünkü benim işim. Sihrim kelimelerimdedir. “Bana ne oluyor böyle?” dediğiniz anda “ben eşlik edeyim” cüreti ile çıkıvermem gerekir karşınıza. Hal böyle iken; ağır geliyor hayatımın en hüzünlü, en mutlu, en çaresiz ve en ümitvâr duygularını içimde kaynadığı gibi paylaşamamak. Yarıp kalbimi, gösterememek içini. Henüz dipdiri iken anılarım, duygularımı giydirecek bir kelime bulamamamın güçlüğü ile baş edemediğimi itiraf ederek başlamam gerekiyor mektubuma bu yüzden. “Olsun, canın sağolsun” deyip tahammül edebilirseniz satırlarıma, yolculuğumdan biraz bahsetmek istiyorum. Çünkü Kudüs’ü dinlediği ilk andan itibaren en büyük hayali oraya varmak olan bu genç, Kudüs’ü en çok bu hayalini gerçekleştirmesine vesile olanlarla paylaşmak ister. Cenabı Allah; niyetiyle, dualarıyla, parasıyla ve de çabasıyla hayırda bulunan herkesten razı olsun!
Ben her karışıyla mübarek bir beldeye gideceğime bir şekilde hazırlamıştım kendimi. Ama her nasılsa orada kendimle karşılaşma ihtimalini es geçmişim. Müslümanların aynası Kudüs’te kendi yansımamı da göreceğimi, Aksa’da attığım ilk adımlara kadar hesaba katmamıştım ne yazık ki. Kendimde ve ümmette görmeye tahammül edemediğim her ne var ise her kade-i ahirede kucağıma döküleceğini ön görememe gafletine düşmüşüm bir kere. Ne sancılı ve fakat ne kıymetli bir hatırlayış! Öyle ki uyanışımıza vesile olsun. Kendi hesabıma bu yüzleşmenin böylesine kutlu bir mekânda gerçekleşmiş olması bir yandan mahcubiyetimi artırırken diğer taraftan tevbeme vesile oluyordu. Allah davamızı ve ümmetimizi unuttuğumuz günlerimiz için avf eylesin, bugünlerin telafisini hepimize nasip eylesin!
Mescidimiz, göz bebeğimiz Aksa içindeki adımlarımızın secdelerimizle yarıştığı, dualarımızın peygamber alınları ile nurlanmış taşları idrak arzumuza katıştığı mübarek seferimizde her ne kadar algılarımızda dondu ise de zaman gerçekte akıp gitmeye devam ediyordu. Günleri sayılı her insan gibi derinleştirdik soluklarımızı ve umduk ki bir an daha uzatalım vuslatımızı. Aksa’nın kalbi Kubbetü’s-Sahra’da “Sebbit kalbi ala dinik” diye yalvarırken “Allah’ım kalbimi Aksa’dan da ayırma” diye ekleyerek taşımak istedik onu da yüreğimizde. Biz ona sahip çıkamazsak bile o bizi terk edemesin istedik her mümin ziyaretçi gibi. İsra’nın ve Miracın ve gelmiş geçmiş nice nebilerin hatırası, Ömer’in (Hz) ve Salahaddin’in ülküsü Kudüs’ümüz ve çevresinin biz onlara layık olmaktan uzaklaştığımızda dahi bizi bırakmamasını diledik. Acziyetimiz şuurumuza ve azmimize, samimiyetimiz ise kurtuluşumuza vesile olsun istedik. Unutmayalım istedik verdiğimiz sözü, taşıyabilelim yükümüzü. Bugüne kadar belleğimize almaya çalıştığımız Kudüs’ümüzün ve hatıralarının asıl yerinin kalbimiz olduğunu yeniden idrak ederek anlatalım istedik. Fakat ne zormuş kelimeleri yan yana dizmek, dizilirken boğazımıza yutkunamadığımız düğümler. Ne zormuş oradaki kardeşlerimizin her baktığımızda bizi utandıran tebessümlerini anlatmak. Ne güç bize besledikleri muhabbet ve bağladıkları ümidin altında yıkılmadan başkalarına bahsetmek. Ne ağır sorumlulukları hatırlayıp diğer unutmuşlara hatırlatmak. Her şeye rağmen iliklerinize kadar hissettiğiniz rahmeti ve bereketi tarifleyememek.
Fakat ne kutlu bu zorluğa talip olmak. Dilin dönmediği yerde kirpiklerin savuşturmaya çalıştığı damlalarla anlatmaya çalışmak. Aksalı ninelerin dualarla avuçları içine aldığı ellerinizi bir Kudüs sevdalısı bir dost ile kucaklaşırken kavuşturmak. Taşınacak suyu, kırılacak odunu sormaya ihtiyaç duymadan yola koyulabilmek. Aksa’da ne yaşadıysan ednada yeniden deneyimleme iştiyakı…
İşte bu yüzden…
Ey Muhatap! Sana bugüne kadar iletilmesi en zor fakat en şerefli selamını getirdim. Rabbim bu selamdaki çağrıyı duyanlardan eylesin!
Esselamualeykum ve rahmetullahi ve berakatuhu!