Ne olursa kalpte olur, kalbimi duvarlar ötesinden Kudüs’e yandıran aşka bismillah,
Kendimi kaybederek kendimi bulduğum/bildiğim aşka bismillah. Aşkta Allah’tan. Kudüs’le gönlümü yakan Allah’a elhamdülillah..,
Yanılgısı olmayan bu sevgi şimdi gerçekleşen bir rüyaya dönüşmüş, tamamlanmış bir fetih olmuştur bana, elhamdülillah. Bir müslümanın Kudüs’ü hayal edecek kadar ona uzak kılınması, hasretine esir edilmesi ne elem. Ben de Kudüs’ü görmemişte özleyip duranlardan biriydim. Benim gönlüm de Kudüs ile sınandı.. Bu yüzden Mescid_i Aksa’ya ilk adım attığımda “Merhaba ey yollarına döküldüğüm, vuslatıma mani hasret dolu yolları , hasretinle yanan gönlümü ve kurban olduğum cefanı aldım da geldim sana. Çünkü sen beni çağırdın, nasibime düştün elhamdülillah. Kudüsüm, şehrim, sevgilim, hiç görmeden adından seviverdiğim, yollarına döküldüğüm, Allahın emaneti ve hediyesi,ümmetin ilk kıblesi, kalbimin tam ortası; Abdülhamid Han’ın vefa hazinesi bırakan şerefli davası, Selahaddin Eyyubi’nin tüm şehirlerin üzerine bir perde gibi örttüğü şehir, gözlerinden kocaman yaşlar akıtarak ümmeti çağıran, efendimizin (s.a.v.) alnını değdirmediği bir tek karışı olmayan, ey barış ve bereket şehri,. Kavuştum sana, şükür kavuşturana” dedim. Elhamdülillah. Yıllar önce çağırdın beni Kudüs’üm, 4 günlük bu kısa ama ömrüme bedel hikayemiz için tesekkür ederim. Kavuştum, sarıldım ve huzur buldum.
Kudüs’e fani ittifaklar hükmedebilir mi ki? La! Bilmem, affedebilir mi bizi gökte yaratılıp yere indirilen Kudüs, gözlerindeki yaşlarla çağırırken kardeşlerini, Türkleri. Kudüs, Türkleri duvarlarındaki kanları silmeye çağırıyor; Kur’an’ı, İncil’i ve Mesih’i kendisini öldürenlerden kurtarsın diye çağırıyor. Türkler Filistin’e gidince, limon çiçek açıyor da, yeşil sümbüllerle zeytin seviniyor gibi. Bir Filistinli bir Türk’ü görünce neden bu kadar seviniyor ki diyorum. Sonra görüyorum onların gözlerinde Türkleri Filistin’de görünce göçmen güvercinlerinin geri geleceğine Filistin’e, çocukların oyun oynamaya geri döneceğine ve baba ve oğullarının buluşacağına olan inançlarının Türklerle yeşerdiğine.. Çünkü onların ülkesine duvarlar örüldü ve onlar topraklarında topraklarını özleyenler, Osmanlıyı özleyenler. Onlar Abdülhamid Han’ın torunları…
Nasıl sabrediyor diyordum Filistitinli çocuklar Filistin’e gitmeden evvel. Görüyordum, sapanlarına koyupta atıyorlardı öfkelerini ve özlemlerini. Simdi nasıl sabredeceğim diyorum. Kelamım lisanımla muvaffak, bir taş bile atamazken haine.. Daha çok gitmeliyim diyorum, daha çok gitmeliyiz bizi çağıran topraklara. Bizim de gönlümüz Kudüs’le sınanıyor. Fakat yine de sabrediyoruz. Gönlümüz Kudüs’ten yana kırıktır, evet. Fakat Allah kırık kalpleri sever. Kudüs bize müjdeye dönüşecektir muhakkak. Çok şükür benim önce gönlüm düştü sonra yolum düştü Kudüsüme.. dünyadan bir kere geçeceğiz ve yolunuzu Kudüs’e düşürmeden dünyadan geçtik demeyin.
Her dert bittiğinde adama ahiret derdi yeter, derler. Kudüs bizim ahretimiz. Ve hatta sınav kağıdımız Zarifoğlu,’na göre. Ve Türkler boynu bükük bırakmamalıdır Kudüs’ü. Bizi Aksa’ya götüren kıymetli yollarında yürürken Türkçe öğrenmiş bir Filistinli, Türk grubu görünce “Topraklarınıza hoş geldiniz Türkler” dedi. Tesiri tarifsiz birkaç saniye idi… “Topraklarımız”, bizim topraklarımız. İste en çok bu yüzden çağırıyor Kudüs bizi.
Filistin’in kaderi Türkiye’ye tecelli etmiştir. Kudüs bizim kaderimizdir. Çünkü Kudüs gönülden gönüle köprü, asırdan asıra merdiven, barış ve berekettir.
Kudüs’te son sabah namazımızın ardından Kubbetü’s sahra’nın önünde özgürlüğünü bağıran kuşlara takıldı aklım, duymuştum çünkü, kuşlar da kaderleriyle uçuyorlarmış. Özgülüklük Filiistin’in kaderidir dedim, Mescid-i Aksa’da dolaşan Siyonist askerleri görünce koştum peşlerinden kuşların, bağırsınlar istedim nasıl hür aslında göklerde Filistin. Ve uçurdum tüm kuşları. O sırada kuşlara ekmek atarak onları oraya toplamaya çalısan 4 çocuk gördüm. Filistin’in çocukları ve Filistin’in hür kuşları bir aradaydılar. İçlerinden en küçüğü Ali, bana çok kızdı kuşları uçurduğum için, yanıma gelip bağırdı, çok sinirlendi bana. Ne söylediğini anlamıyordum. 11 yaşında olan abisi Malik müdehale etti, kardeşi Ali’yi sakinleşleştirmeye çalıştı. Bir süre geçmesine karşın Ali hala söyleniyordu. Abisi Malik nereden anladı bilmiyorum ama “Türk müsünüz?” diye sordu bana. Evet, dedim. Malik Türk olduğumuzu öğrenince kardeşine “Türklermiş, neden bağırdın onlara” diye bağırdı. Ardından Ali’den “heyy, Asif” sözlerini duyduk. Özür diledi bizden. Bir düsünün isterim, en büyüğünün yaşı 11 olan Filistinli çocukların üzerindeki “Türk”ün tesirini, anlamını ve kıymetini. Bir Türk’ün gönlünün kırılmasına razı olmayan kaç çocukla doludur Filistin toprakları….
Ey Müslümanlar, Kudüs’le buluşmayı kıyamete bırakmayın.
Kudüs ziyaretimin akabinde zihnimde ve gönlümde Kudüs’e dair ne varsa faal hale getirecek, Kudüs’ü bir iz gibi taşıyacak, yaşayacak ve anlatacağım.
Ruhumun meskeni, kirlenen renkleri temizleyebilecek çocukları büyüten Kudüs,
Beni sana kavuşturan rabbime sonsuz hamd olsun.Adı tüm meydanlara yazılan Filistin’e kavuştum elhamdülillah. Adı ruhumu sarıp kuşatan bir Filistin vardı, bir Filistin gene olacak…
Seni seviyorum Kudüsüm, seni sevip duracağım ve sana yeniden kavuşmayı bekleyeceğim.
Seni seviyorum Kudüsüm, beni sana kavuşturan rabbimi daha çok…
“El-hamd’ü’lillah!”