Kudüs…
Yahudilerin Yeruşelayim, Hristiyanların Jarusselam, Müslümanların ise Darüsselam dediği, 2 kere tamamen yıkılan 23 kez işgal edilen 51 kere saldırıya uğrayan ama 3 din için de ‘Dostluk Şehri’ olan güzel şehir…
Çocukların direniş türküleriyle büyüdüğü, gençlerinin şehadet marşları söylediği, yaşlılarının mescitlerde sabah akşam nöbet tuttuğu kadim şehir..
İlk sabah namazından sonra tan yerinin ağarmasını Aksa’nın kuşlarıyla izlediğimde içimde bir şeylerin değiştiğini fark ettim. Kudüs hakkında öğrendiğim her bilgiden sonra bir şeylerin artık eskisi gibi devam etmeyeceğini biliyordum.
Çünkü artık anlatmakla yükümlüydüm.
Burada yaşanan zulmü, burada hissedilen o tutsaklığı anlatmak bana vazifeydi artık. Ve ben de vazifemi yerine getirmek için döndükten sonra geniş çaplı araştırmalara başladım:
3 din için de neden önemli olduğunu, kutsal topraklarımızın nasıl elimizden alındığını, nasıl tutsak kaldığını ve en önemlisi nasıl özgür kılacağımızı…
Filistini özgür kılmak biz müslümanların elinde…
Gözlerin görmemesine, kulakların duymamasına izin vermeden, görerek ve işiterek bu zulmü durdurmak bizim elimizde.
Aksa’nın yaralını yanını sarmak, gözlerdeki yaşları silmek, gönüllerdeki hüznü gidermek, dudaklardaki burukluğu tebessümlere çevirmek, o güzelim toprakları yeniden yeşertmek çiçeklendirmek bizlerin elinde.
Şimdi ellerimde tohumlarla gönül toprakları arıyorum. Her bulduğum gönül toprağına Aksa’nın tohumlarından ekeceğim. O tohumlar büyüyüp çiçek açmaya başlayacak ve biz o çiçekleri Aksa’nın bahçesine dikeceğiz.
“Kudüse bir kez gidilir, diğer gidişler aslında hep dönüştür.
Şimdi biliyorum ki orası benim evim ve ben o eve tekrar tekrar döneceğim.
Vesselam.”