Emine Esra Haksal – 1994 / İstanbul

Aramızda kalbi fazla mesai yapmak zorunda kalanlar olabilir. Öyle değil, Allah’ın biz sevelim, kollarımız uzanabildiği kadar uzansın ve her yanına sarılalım, kokusunu ciğerlerimize dolduralım, her detayını hafızamıza kazıyalım, suyundan şifa bulalım diye bahşettiği bir şey. İşte öyle. Üstelik yalnızca bu garibin kucağına atılıp kaçılan bir sevda değil bu. Nesillerin, peygamberlerin, sultanların, komutanların, kavimlerin, gariplerin, herhangi bir kimsenin ve kimsesizlerin yurdu olmuş, sevdası olmuş bir diyar. Kudüs.

Bu kutlu seyahate Kudüs Kumbarası bağışcılarının infakları vesilesiyle, bu sevdayı taşıdığına gönülden inandığım 9 arkadaşımla çıkma şerefine eriştim. Gideceğimi öğrendiğim o telefonu kapattıktan sonra omzumda hissettiğim sorumluluğu hiçbir ağırlık birimiyle ifade edemem. Bu davanın kuru, içi şişirilmiş suni bir dava olmadığını yalnızca ‘Makdisi’ olursak anlayabileceğimizi düşünüyorum. İlk kez o kapıdan, mescidimize, ilk kıblemize, Allah’ın miraca şahit kıldığı mukaddes topraklara -malesef işgalciler tarafından derinlemesine kontrol edildikten sonra- girdiğimde kalbimin yerinde ısrarla aranmakta olan bir telefon vardı sanki, öylesine titreşiyordu. Baştan aşağı ise tiktakları şaşmış saatli bi bomba gibi hissediyordum. Dizlerimin bağı tamamen çözülmüş bir vaziyyette, parmaklarımın hissini kaybettiği bir kavuşmaydı bu. Ve artık ismimin anlam bulduğu yerdeydim, kim söküp alabilir bu sevdayı içimden.
Sokaklarında yürüyordum, yerdeki toprak, duvardaki bir taş olmak istiyordum. Geçiyordum, intifadada atılan bir taş olmak istiyordum. Düşmana sıkılan bir mermi olmak istiyordum. Bir çocuğun hararetle yanaşıp kana kana su içtiği çeşmeden damlayan bir damla su olmak. Dinliyordum fetih görmüş bir miğfer olmak istiyordum. Yollarında gezinen ayakkabılarıma bile sarılmak istiyordum. Her bir sütuna yaslanıp gördüklerini dinlemek istiyordum. Henüz çok taze dönmüş olmamıza rağmen, memleketimden ayrılmış gibi buruk, her an tekrar gidecekmiş gibi tetikte bekliyorum. Yolda bir mühendis, yolda mühendisler yetiştirecek bir mühendis ve hep o yolda olmak istiyorum.
Gençler olarak tembellikle, cahillikle, işe yaramazlıkla, vakit israfıyla ve vakitsizlikle boğuşmakta olduğumuz bu ahir zamanda, bizlerden ümidini kesmeyen büyüklerimizden Allah ebeden razı olsun. Çıkarma işleminden önce bölme işlemine vakıf olmuş yüce gönüllü büyüklerimizin infaklarının hakkını verebilmeyi, Allah için vermenin aslında kazanç olduğunu bilen/öğreten abla ve abilerimizin kazananlardan olmalarını, Rabbimizden niyaz ederim. Gördüklerimizi, hissettiklerimizi, bildiklerimizi ve öğrendiklerimizi haykırarak anlatacağımıza, vakti geldiğinde fısıldayarak bu davayı aktaracağımıza, unutmayıp unutturmayacağımıza dair sizi temin ederim.