Yıllar önce kubbetus sahranın fotoğrafının üzerine şöyle yazmıştım : ” Hayalim bu fotoğrafın içinde olmak bir gün .”
Şimdi şükür vakti. Şimdi dua vakti. Önce bizlere bu mübarek topraklara ayak basmamızı sağlayan rabbimize. Sonra bu projeyi düşünene, hayal edene , hayata geçirene. Sonra bu heybeye zeytindalı olup o dallardan bizlere yollar uzatanlara. Yol olup zeytinağaçları arasından hayallerimize ulaştıranlara. Bin şükür.
Kudüse gideceğimiz günler yaklaştıkça rüyalarımda uçağı kaçırdığımı, bir sorun çıkıp gidemediğimi görmeye başlamıştım. Bu his oraya vardığımızda, Yafa’da gezdiğimiz bir kaç saat sonra ulaşacağımızı,kavuşacağımızı bildiğim halde geçmedi. İçimize düşmüştü ya bir kere ateşi, korkuyordum göremeyeceğim diye. Oraya ulaştığımızda da daha ilk günden bir kaç gün sonra döneceğiz diye hüznü çöktü içime.
Sahi ne zaman düşmüştü bu ateş yüreğime? Düşmüştü de yanmış yanmış her defasında tekrar alevlenmişti. Mavi marmara da mı? Bir mazlum için kendi canından vazgeçerken mi? Filistinli çocuğun o sıkık yumruklarında mı? Muhammed Durra’nın yerde uzanmış fotoğraflarını gördüğümde mi? Gazze’ye bomba haberleri geldiğinde mi? Hepsi ve daha fazlası aslında.
İşte siz bu ateşi artık hiç dönmeyecek şekilde yaktınız. Neler mi gördük, neler mi yaşadık? Tel avivde gökdelenlerin, işgalcilerin yerleşim yerleri arasında tek başına direnen Hasanbek camini, yafa’da ecdadın oraya nakşettiği mührünü, hayatları boyunca zulümle, zalimlerle mücadele eden peygamberlerimizin bu dünyadan göçtükleri halde kabirlerinin dahi zulüm altında olduğu el halil şehrini, İşgale direnen el-Aksayı, zeytindağında Kudüs olmayı…
İlk gün öğrendik bu toprakları biz. Bir günümüz bin gün oldu. Daha ilk günden aşinaymışız gibi geldi. İlk kez burdaymışız hissi oluşmadı hiç. Sokaklarında saatlerce yürüdük, gecesini gündüzünü soluduk. Kısa bir zamanda hüznü, muhabbeti, neşeyi, korkuyu,tarihi aynı anda yaşadık. Bazen kubbetus sahranın içinde bir tebessümle karşılandık, bazen sokaklarda,çarşıda, Aksa’da hoşgeldiniz diyip omuzlarımıza dokunan bir çift elle tanıştık. . En unutamadığımız an ise ‘Topraklarınıza hoşgeldiniz,tekrar buraya geleceksiniz’ cümlesi oldu. Mazlumların duasıydık,umuduyduk çünkü.
Artık gördüm, yaşadım, anladım bu toprakları. Ah vah etmenin bir çözüm yolu olmadığını anladım. Önce kendimizi düzeltmekle, kendi evimizin önünü süpürmekle işe başlayacağımızı anladım. Ayette de böyle geçiyordu çünkü. Düzelip düzeltecektik , hatıralarımızda, zihnimizde her an bu işgalin, haksızlığın, zulmün izlerini taşıyacaktık ki Kudüs bize koşssun.
Rabbimiz, Ömer’in adaleti,Selahattin’in fethi gibi bir kuş kadar özgür kudüs sokaklarında, peygamberler şehrinde,onların ayak bastığı taşlarda , tarihin ve insanlığın şehrinde özgürce yürümeyi nasip etsin.