Edip Taha Uyanık – 2002 / Bitlis

Mektub-u Aksâ

Ben Edib Taha. Tıp fakültesi dönem üç öğrencisiyim. Memleketim Bitlis ancak İstanbul’da öğrenim görmekteyim.

Elhamdülillah geçtiğimiz hafta Kudüs’ü ve Mescid-i Aksâ’yı ziyaret etmek orada namaz kılıp ibadet etmek nasip oldu. Bu mektubumda bu ziyaret hakkında olacak inşallah.

Öncelikle gidiş yolculuğumdan bahsedeceğim. Arkadaşlarım ile sürekli Kudüs’e gitme planları yapıyorduk ve gitmeyi çok istiyorduk ancak zamanlama, sınavlar, maddi müsaitlik ve çeşitli sebeplerle erteliyorduk planlarımızı. Baskın ve saldırıların tekrar başladığı günlerde yine arkadaşlarımızla klasik tartışmaları başlamıştık. “Ne yapabiliriz”, “Kınamadan öte kimse bir şey yapmıyor” gibi uzayıp giden ancak bir yere vardıramadığımız klasik konuşmalar. Konuşma dışında bir şey yapmamız gerektiğini hissettim ve tıp fakültesinde dönem dört olan Mahmut arkadaşıma Kudüs’e bu dönemde gitmemizin imkânını sordum. Onun daha önceden gitme nasibi olmuştu ve bu konuda tecrübeliydi. O an bir yol bulamadık ve konu kapandı gibi ancak ikimizde hiçbir şehre gitmek için bu kadar istekli olmamıştık sanırım. Aradan 4-5 saat geçmemişti ki Mahmut bana dönüş yaptı. Kudüs Kumbarası ve Gönül Abla’nın hesapların iletip Kudüs’e gönüllü gidilecek bir ekip göndereceklerini söyledi. Mahmut ve Mustafa arkadaşım vasıtasıyla duyurunun yapıldığı sosyal medya uygulamasını kullanmamama rağmen sosyal medyadan duyurulan bu projeye dahil olmuştum bu şekilde. Yani Allah nasip edince nasip her yolu geçip her engeli aşarak bizleri buluyor.

Projeye dahil olduktan sonra “Kudüs’e gideceğiz evet ancak ne kadar tanıyoruz?” sorusu isabet etti aklıma. 1-2 günlük sürede yapabildiğimiz kadarıyla sorduk, okuduk, izledik ve bilgilerimizi arttırmaya çalıştık bu şekilde.

Taksi içinde havaalanı yolundayız artık. Sabah ezanı okumuş ve dış hatlar kapısına yanaşmış taksi, sabah namazı kılınmış ve uçak kapısına varmış tüm ekip. Uçak kapısına vardığımızda dahi hepimizin aklında aynı soru. Gerçekten nasip olacak mı? Önceden gitmiş olanların aklındaysa tekrar dönmüş olacak mıyım Aksâ’ya?

Uçak hür topraklardan kesiyor tekerlerini ve iniş için açtığında tekerler tutsak topraklara sürttü. İndiğimiz şehrin ismi onlarca bahar tepesi demekmiş. Ne komiklik ve ne tezatlık.

Bizleri karşılayan otobüs şoförü abiyle selamlaşıp koltuklardaki yerimizi aldık. Araba hızlandıkça kalp çarpıntılarımız da paralelmişcesine yükselişe geçiyordu Kudüs artık 1 saatten kısa bir mesafede.

Cuma günü olması hasebiyle fena bir trafiğe yakalandık. Trafiği açıyoruz ve Zeytin Dağı’na doğru tırmanmaya başlıyor otobüs. Bir anlık çarpıyor gözümüze Kubbetü’s-Sahra ve sonra kayboluyor ancak artık dayanamıyor kimse oturmaya. Şoför abi “Trafik bitmez inip yürüyün isterseniz.” diyor. Canımıza minnet koşar adım otele çantalar atılıyor, en hızlı abdestler alındı, tek yöne doğru koşar adım tüm ekip. Babü’l-Esbat, işgalci polis ve askerler. Sorular komik “Müslüman mısınız?” Koşar adımlarımız ve heyecanımız bir “Elhamdülillah” cevabı. Zeytin ağaçları arasındayız.

Sığmaz, solumuz, önümüz, arkamız insan seli. Kafamı kaldırıp sağa sola bakayım derken önce göz kamaşması ve ardından bir insanın bir kubbeye tutulması. Yanımda ve döndüğümde karşımda Kubbetü’s-Sahra. Çeşitli haber kanallarının dediğine göre 100 ila 130 bin kişiyle cuma namazı. Ve en güzel ve en huşu ile kıldığım namaza ev sahibi olan Kıble Mescidi’ndeyiz. Katil, işgalci ve terörist “devleti” protesto eden Müslümanlar. Sloganlar ve maaşlar ve herkes hayatına dönüyor. Murabıtlar ribatta, esnaf dükkânda, çocuk oyunda ve talebeler ders başında.

20 kişilik ekibimiz rahat hareket edebilmek için gruplara ayrılıyor ve  Aksâ’nın dört bir yanına dağılıyoruz.

Kubbetü’s-Sahra’dan Kıble Mescidi’ne oradan Kadim Mescit’e oradan Mervan Mescidi’ne Mervan Mescidi’nden Bâbü’r-Rahme’ye oradan kapılara oradan Burak Mescidi’ne oradan İslâm Eserleri Müzesi’ne adımlayarak yaşamaya çalışıyoruz Aksâ’yı.

Vakit ikindiye geldi. Aksâ’nın her yanında ezanlar. Tatlı rüzgârlar eşliğinde avluda kılıyoruz namazı. İbadet, dua, hasbihal,  muhabbet ve iftar vakti geldi.

Sofralar kuruluyor, çağrılar yapılıyor, her renkten ve her dilden insan için bir mana taşıyan şehrin kalbinde nasip oluyor orucumuzu açmak. Hamd, besmele, hurma, su ve kaplarda yemekler. Hava hiç bu kadar Ramazan kokmamıştı.

İftar açtıktan kısa bir süre sonra namaza çağrı var. Tekrar Kıble Mescidi’ne geçiyoruz. Namaz sonrası avluda dağıtılan felafel, hurma, kahve. Ne ara yatsı ezanı değdi minarelere. Burada zaman su gibi akıyormuş. Ve bu suyun tadına hiç doyulmuyormuş.

Kıldığım en uzun teravih. Ancak en güzeli de aynı zamanda. Başka bir yerlere gidip geliyor ruhum. Vitrin selamıyla rüya bitiyor. Bir koşuşturmaca havası. Acısını da izini de çabucak unuttuğumuz bir tokat ile kendimize geliyoruz. Aksâ tutsak! İşgalcilerin bize ayırdığı sürenin sonuna gelmişiz. Öz vatanımızdan öz hissettiğimiz Aksâ’dan bir nevi sürgün yiyoruz. İstemeye istemeye çıkıyoruz silsile kapısından. Yine işgalci bakışlar süzüyor insanları. Rengarenk bir çarşı önümüzde ve renklerin içine dalıyoruz. Arkamızda Aksâ mahzun ve tutsak. Aksâ hâlâ tutsak.

Sahurumuzu yapıp ilk günkü heyecanla koşuyoruz Aksâ’ya. Her namaz bambaşka hissettiriyor. Ancak sabah namazıyla asıl anlamına kavuşuyor sanki orada kıldığımız namazlar. Sabah namazında ediyoruz en ayrıntılı ve en ince dualarımızı.

Bu rüya da çok kısa sürüyor. İlk baskına şahit oluyoruz. Ellerinde Kuran, dillerinde Tekbir olan bir avuç yaşlının karşısına yüzden fazla işgalci polis ve asker dikiliyor. Tam teçhizat, uzun namlulu tüfek, sis ve ses bombaları, kasket ve yelek ve ismini bilmediğim cihazatlar.

Bir avuç yaşlının karşısına dikiliyor. Evet bir avuç yaşlı müslüman bir avuç ihtiyar mücahit. Yalnızca bir avuç ihtiyar. Çünkü gençlerin, Kudüslü gençlerin, Filistinli gençlerin, o vatanın sahibi ve evladı olan gençlerin Aksâ’ya girişi yasak!

Bir avuç yaşlı dedik amma deyip geçmeyelim. Baskınla Aksâ’ya doluşan işgalci kuvvetler ve onların koridorlarında yüzlerindeki sırıtma ve küstahlık aynı zamanda ancak işgal kuvveti koridorunda yürümelerine elveren korkaklıklarıyla geçmeye başlayan işgalci yerleşimcilere karşı bir avuç yaşlı Kudüslünün, bir avuç yaşlı Filistinlinin direnişi başlıyor. Orada yapılabilecek en güzel direniş. Duha namazına duruyor bir grup amca ve arkalarında ve yanlarında kuran okuyanlar ve dua edenler. Biz de katılıyoruz saflara. Saatler süren, baskın bitene kadar süren namaz. Tekbirler, tekbirler, tekbirler, ve dualar: “Allah’ım Aksâ’yı yeniden özgür kıl.”

Baskın bitti, işgalciler çekildi ancak Aksâ hâlâ tutsak. Aksâ hâlâ demir parmaklıklar içinde.

Öğle namazına kadar mescitlerden birine çekiliyoruz. Öğle namazından sonra kısa ve tatlı bir uyku. Silsile kapısından eski Çarşılar içine dalıp ikindi vakti Aksâ’dayız yine. Bir günümüzü daha Aksâ’da bitiriyoruz.

Ertesi günler aynı şevk ve heyecanla geçiyor. Kudüs ve Mescid-i Aksâyı bambaşka bir şekilde anlatan Ebu Kuteybe, babası şehit kendisi gazi Nebil abi, Bâbü’r-Rahme’deki diş hekimi Muhammed abimiz, Türkiye’den geldigimizi öğrenince bizlerin kahve ücreti ödenmesine ısrarla engel olan ve bizim ücretlerimizi ödeyen ardından hepimizi teker teker öpüp Mescid-i Aksâ’ya geri yollayan amcamız ve daha tanıştığımız diğer bir sürü güzel İnsan. Her ayrıntısını yazmam onlarca sayfayı bulur.

Ne kadar yazarsam yazayım zaten anlatamayacağım gibi, hakkını asla veremeyeceğim. En güzel nasıl anlatabilirim diye düşünürken tek bir cevaba ulaştım.  Çevremden gelen sorulara elbette elimden geldiğince cevap veriyorum ancak en güzel ve açıklayıcı cevabın kesinlikle ilk fırsatta Kudüs’e Mescid-i Aksâ’ya kendilerinin gitmesi, kendilerinin görmesi, oradaki Ezanları kendilerinin duyması ve insanları kendilerinin tanıması olduğunu düşünüyorum.

Kudüs’e gitmek plan ve program ile değil niyetle başlıyor onu anlamış oldum. Biz niyet ettik mi Allah önümüzü açıyor ve o fırsatı önümüze çıkarıyor. Yeter ki Kudüs’te Mescid-i Aksâ’ya gitme niyetimiz olsun. Benim gibi genç kardeşlerime, benden küçük olan kardeşlerime, büyüğüm olan abla ve abilerime şunu diyebilirim sizin için hiç ihtimali olmasa dahi her zaman içinizde Kudüs ve Aksâ niyeti olsun. Yol Allah’ın nasip Allah’ın.

Kudüs için neler yapabilirim sorusunun cevabını da gidince alıyoruz aslında. Filistinli kardeşlerimiz orada ümmetin mücadelesini en güzel ve en onurlu şekilde veriyor. Biz ise buradan kendi topraklarımızdan Türkiye’den Mısır’dan Irak’tan her nerede isek oradan vereceğiz Kudüs mücadelemizi, Ümmet mücadelemizi. Dünyadaki bütün mazlum Müslümanlar bütün mazlum insanlar için vereceğiz. Kudüs mücadelemiz Yemen’e Suriye’ye Mısır’a Irak’a Doğu Türkistan’a Afganistan’a Somali’ye Sudan’a ve diğer tüm Ümmet coğrafyasına dağılacak. Kudüs için içimizde yanan ateş tüm İslam coğrafyasına ve tüm kıtalara ulaşacak. Okuyacağız, okutacağız, tanıyacağız, tanıtacağız, gidip ziyaret edeceğiz. Ümmetin her anlamda yükselmesi için çalışacağız inşallah. Hakimiyet güç gerektirir ve Kudüs için her anlamda ve alanda güç üretmeliyiz. Ahlaken, ilmen, madden, manen güçlü olmalıyız. Eksiklikleri bulup tamamlamaya çalışmalı, tamam olanları geliştirmeye çabalamalıyız. Şuur kazanmalı ve bu şuuru kaybetmemeliyiz. Tarih şuuru, bilim şuuru, ahlak şuuru, İslam şuuru.

Kudüs’e bir kere gidince motivasyon ihtiyacı ve moral ihtiyacı kavramları siliniyor adeta insan için. Artık durmadan çalışmak için hep somut bir sebebi olmuş oluyor insanın. Tutsak olan benim toprağım tutsak olan benim Mescidim çünkü. Özgürlük için yapacağız yapılacak her ne varsa.

Yazının başında bahsettiğim gibi benim ve arkadaşlarımın sürekli planları vardı. Ancak nasip Ramazan’da de bizce olabilecek en güzel zamandaymış. Nasip eden Allah’a hamdolsun. İnşallah onlarcası daha nasip olur. İnşallah onlarcası daha her Müslümana nasip olur.

Bu gidişimizde bizlere sponsor olan, bizleri Mescidi Aksâ’da ribat yapmak için gönderen Kudüs Kumbarası projesine ve projenin her bir üyesine, bağışçısına, destekçisine teşekkür ediyorum.

Gönül Ayyıldız ablamız, Mehmet Esmer hocamız ve ekibimizde bulunan çok kıymetli abilerim, amcalarım ve kardeşlerime de çok teşekkür ediyorum. Bu tecrübenin bu kadar güzel olmasında şüphesiz onlar da ciddi pay sahibi. Emeği geçen herkesten Allah razı olsun, en güzel mükafatlarıyla mükafatlandırsın.

Allah tüm ümmet-i Muhammed’e Mescid-i Haram’a, Mescid-i Nebevî’ye ve Mescid-i Aksâ’ya gidebilmeyi, gidip de istifade edebilmeyi ve en hayırlı çıkarımlarla ve kazanımlarla dönebilmeyi nasip eylesin. Bunlarla oluşturduğu şuuru ömür boyu taşıyan, kaybetmeyen, bu şuurla yaşayan kullarından kılsın cümlemizi.

Selam ve dua ile…