Ebru Karadeniz – 1994 / Çanakkale

08 Mayıs 2018-12 Mayıs 2018 tarihleri arasında gerçekleşen Kudüs Gezisi, varlığımızın ve

mücadelenin binyerce yıllık köklerini anlamak ve durduğumuz yerin, sahip olduğumuz inancın

dinamiklerini kavramak için çok sıradışı bir birikim oluşturdu.

Peygamber Efendimizin miraca yükselmeden önce, geceleyin, Mescid-i Haram’dan “çevresi

mübarek kılınan Mescid-i Aksa’ya” 1 getirildiği bu mübarek Selâmyurdu’na gitmek benim için, büyük

bir sorumluluk ve büyük bir karşılaşmaydı her şeyden önce.

İnsanlık tarihinin bütün uyaranlarının, müjdeleyenlerinin yani elçilerinin, nebilerin kutlu mekânı

Kudüs’e, “gökyüzünde yaratılan şehir”e kavuşmak, bütün semavî dinlerin ortak kutsalında bulunmak,

insanlık serüveninin hak-bâtıl mücadelesinde saf tutmak anlamına geliyordu benim için. Uzun insanlık

ırmağının en önemli kişilikleri; Hz. İbrahim, Hz. Yakup, Hz. Yusuf, Hz. Musa’ya, Hz Meryem’den

Hz. İsa ve Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’e değin hepsinin ömrünün bir bölümünü geçirdiği bu

kutlu şehir bana, inanç ve düşünce kökenlerimin ne kadar gerilere dayandığını gösterdi. Kudüs’te

kendimi, binlerce yıllık insanlık ırmağının küçük bir katresi gibi ama kesinlikle bir tarafı, bir muhatabı

olarak duyumsadım. Bu şehirde, bu Zeytindağı’nda, bu Kubbetüs Sahra’da, bu mabedde, bu sokakta

ve bu mekânların hepsinde rüzgarın esme, güneşin düşme eğimi, inanç esaslarımı mücadeleleri üzerine

kurduğum kişilerin yüzüne, bedenine düştüğü gibi benim de üzerime bedenime düştü… Bu ürpertici

coğrafi gerçeklik bir bakıma büyük bir mutluluktu; bir bakıma da büyük bir sorumluluk yükledi

üzerime. Kendimi, insanlık tarihinin küçük bir muhatabı olarak hissettim. Ben vardım ve tarih

boyunca Kudüs’te yaşanan mücadelenin bir tarafı ve bir muhatabıydım.

Bu sorumluluk bilincini yüklenme imkânını bize sağlayan Kudüs Kumbarası’yla aynı

düşünceleri paylaştığımız güzel insanlarla bir arada Kudüs’ün maneviyatını teneffüs edip

sorumluluklarımızı yüklendik. Büyük insanlık ırmağının küçük bir damlası olduğumuzun bilincine

vardık Kudüs’te. Kudüs ziyareti, öyle sanıyorum ki hepimizin hayatında önemli bir dönüm noktasını

oluşturdu. Bu seyahatten sonra bütün eylemlerimiz, Kudüs bilinciyle şekillenecek. Mazlum Filistin

halkının direniş ve varolma mücadelesine, Kudüs sevgisiyle biz de katılacağız ve bütün insanlığı da bu

şanlı direnişe dâhil olmaya çağıracağız.

Artık biz, Kudüs gibi bir yârin hasretiyle yanan gençleriz. Kudüs Kumbarası’yla Kudüs’ün

güzel yüzünü görüp ona bakabildik. Dualarımızda Allah’tan diliyorum ki Filistin halkının haklı

davasına dikkat çeker, katkı sağlar, kardeşlerimizin dertlerine ilaç olabiliriz. Kudüs’ün tahrip edilmeye

çalışılan mekârlarını, çalınan hürriyetini, mahzun mabetlerini hiç unutmayacağız.

Hiç kuşkusuz Allah, mazlumun ahını yerde bırakmayacak; Gazze’de 45 km 2 ye sığdırılmaya

çalışılan Filistinli kardeşlerimizin kurtuluşunu ve zaferini görmeyi insanlığa nasip edecektir. Filistin

Meselesi’ni yerinde gören, tanıyan ve bu gerçekle ürperen bizler; Filistin’de, Kudüs’te olup bitenlere

çok daha fazla duyarlı olmak; burada yaşanan özgürlük ihlâllerini, yıkımları, acıları, kıyımları

önlemek; eğitim ve imâr meselelerini kendi meselemiz bilmek ve çözümleri için sorumluluk almak

zorundayız.

“Kudüs sevilmeden insanlığa girilemez. Bizim eylemimizin evrenselliği ancak Kudüs’ten

başlamaktadır. Kudüs, Peygamberimizin mucize coğrafyasıdır. Kudüs’ü bunun için çok düşünmeli,

çok sevmeliyiz” diyen Nuri Pakdil’i şimdi çok daha iyi anlıyoruz.