08 Mayıs 2018-12 Mayıs 2018 tarihleri arasında gerçekleşen Kudüs Gezisi, varlığımızın ve
mücadelenin binyerce yıllık köklerini anlamak ve durduğumuz yerin, sahip olduğumuz inancın
dinamiklerini kavramak için çok sıradışı bir birikim oluşturdu.
Peygamber Efendimizin miraca yükselmeden önce, geceleyin, Mescid-i Haram’dan “çevresi
mübarek kılınan Mescid-i Aksa’ya” 1 getirildiği bu mübarek Selâmyurdu’na gitmek benim için, büyük
bir sorumluluk ve büyük bir karşılaşmaydı her şeyden önce.
İnsanlık tarihinin bütün uyaranlarının, müjdeleyenlerinin yani elçilerinin, nebilerin kutlu mekânı
Kudüs’e, “gökyüzünde yaratılan şehir”e kavuşmak, bütün semavî dinlerin ortak kutsalında bulunmak,
insanlık serüveninin hak-bâtıl mücadelesinde saf tutmak anlamına geliyordu benim için. Uzun insanlık
ırmağının en önemli kişilikleri; Hz. İbrahim, Hz. Yakup, Hz. Yusuf, Hz. Musa’ya, Hz Meryem’den
Hz. İsa ve Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’e değin hepsinin ömrünün bir bölümünü geçirdiği bu
kutlu şehir bana, inanç ve düşünce kökenlerimin ne kadar gerilere dayandığını gösterdi. Kudüs’te
kendimi, binlerce yıllık insanlık ırmağının küçük bir katresi gibi ama kesinlikle bir tarafı, bir muhatabı
olarak duyumsadım. Bu şehirde, bu Zeytindağı’nda, bu Kubbetüs Sahra’da, bu mabedde, bu sokakta
ve bu mekânların hepsinde rüzgarın esme, güneşin düşme eğimi, inanç esaslarımı mücadeleleri üzerine
kurduğum kişilerin yüzüne, bedenine düştüğü gibi benim de üzerime bedenime düştü… Bu ürpertici
coğrafi gerçeklik bir bakıma büyük bir mutluluktu; bir bakıma da büyük bir sorumluluk yükledi
üzerime. Kendimi, insanlık tarihinin küçük bir muhatabı olarak hissettim. Ben vardım ve tarih
boyunca Kudüs’te yaşanan mücadelenin bir tarafı ve bir muhatabıydım.
Bu sorumluluk bilincini yüklenme imkânını bize sağlayan Kudüs Kumbarası’yla aynı
düşünceleri paylaştığımız güzel insanlarla bir arada Kudüs’ün maneviyatını teneffüs edip
sorumluluklarımızı yüklendik. Büyük insanlık ırmağının küçük bir damlası olduğumuzun bilincine
vardık Kudüs’te. Kudüs ziyareti, öyle sanıyorum ki hepimizin hayatında önemli bir dönüm noktasını
oluşturdu. Bu seyahatten sonra bütün eylemlerimiz, Kudüs bilinciyle şekillenecek. Mazlum Filistin
halkının direniş ve varolma mücadelesine, Kudüs sevgisiyle biz de katılacağız ve bütün insanlığı da bu
şanlı direnişe dâhil olmaya çağıracağız.
Artık biz, Kudüs gibi bir yârin hasretiyle yanan gençleriz. Kudüs Kumbarası’yla Kudüs’ün
güzel yüzünü görüp ona bakabildik. Dualarımızda Allah’tan diliyorum ki Filistin halkının haklı
davasına dikkat çeker, katkı sağlar, kardeşlerimizin dertlerine ilaç olabiliriz. Kudüs’ün tahrip edilmeye
çalışılan mekârlarını, çalınan hürriyetini, mahzun mabetlerini hiç unutmayacağız.
Hiç kuşkusuz Allah, mazlumun ahını yerde bırakmayacak; Gazze’de 45 km 2 ye sığdırılmaya
çalışılan Filistinli kardeşlerimizin kurtuluşunu ve zaferini görmeyi insanlığa nasip edecektir. Filistin
Meselesi’ni yerinde gören, tanıyan ve bu gerçekle ürperen bizler; Filistin’de, Kudüs’te olup bitenlere
çok daha fazla duyarlı olmak; burada yaşanan özgürlük ihlâllerini, yıkımları, acıları, kıyımları
önlemek; eğitim ve imâr meselelerini kendi meselemiz bilmek ve çözümleri için sorumluluk almak
zorundayız.
“Kudüs sevilmeden insanlığa girilemez. Bizim eylemimizin evrenselliği ancak Kudüs’ten
başlamaktadır. Kudüs, Peygamberimizin mucize coğrafyasıdır. Kudüs’ü bunun için çok düşünmeli,
çok sevmeliyiz” diyen Nuri Pakdil’i şimdi çok daha iyi anlıyoruz.