Kudüs; duyguların şehri.
Mescid-i Aksa’ya ve Kubbetus Sahra ‘ ya ilk kez girdiğimde huzuru ve mutluluğu hissettim. Ezanı ve okunan Kuran’ı ilk kez duyduğumda ve gözyaşı döktüğümde, dilimi bilmediği hale benimle ağlayan Kudüslü Fatıma’ da kardeşliği hissettim. El halil camiinde postallarıyla giren israillileri gördüğümde başta kendime ve daha sonra uyuyan ümmete kızgınlığımı hissettim. Türk olduğumu duyunca benden para almamak için direnen ve Türkiye’yi umut olarak gören esnaflara karşı mahcubiyet hissettim. Mescidi Aksa’ya girerken israilliler tarafından arandığımda aklıma Mehmet Akif in “değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli” mısrası geldi hüzün ve öfke hissettim çünkü sadece elleri değil postalları da mescidimize değiyordu. Ancak ertesi gün tekrar askerler tarafından aranarak mescidime girmek zorundaydım. Otele gitmek için kubbetüs sahraya sırtımı döndüğümde özlemi hissettim. Kendisine 23 milyar dolar teklif edildiği halde dükkanını satmayan İmad Amca’dan gerçek müslüman duruşunu, Nuri Pakdil’ in deyimiyle “devrimci duruşunu” öğrendim. Sabah namazında Endonezyalı müslümanlarla aynı safta durduğumuzda birlikte ne kadar güzel olduğumuzu fark ettim. Velhasıl Kudüs tüm duyguları hissettiğim bir şehirdi. Ancak bir duygu hiç bırakmadı peşimi: Sorumluluk duygusu. Artık şahittim çünkü olaylara, durumlara, insanlara şahittim.
Allah vesile olanlardan razı olsun. Onlar bizleri elçi kıldılar. Yüreklerindeki Kudüs sevdasını yüreklerimize emanet ettiler. Bizde gelip burada sunduk. Ettiğimiz duaları onların adına da ettik. Hediye vererek sevindirdiğimiz çocukları onların adına da sevindirdik. Mescid-i Aksa’ yı ziyaret edenlere Makdisi denirmiş. Ben inanıyorum ki o kumbaraya yardım yapan herkes birer Makdisi artık. Allah her birerlerinden razı olsun.
Özgür Kudüs duasıyla..