Rahman ve Rahim olan Allah”ın adıyla selamlar kalemim, Beyt’ül Makdis sevdalılarını.
Yüreğimde uçuşan Aksa kuşları kadar bismillah.
Mübarek toprakları görmek lazım gelir diyorduk hep ama görünce öylece bitmiyormuş. Ne dile geliyormuş ne de şiire dize olup kaleme dökülüyormuş. Nefesimin kesildiğini hissetmiştim Kubbet-üs Sahra’nın ihtişamını görünce. Gök onunla bütündü, yeryüzü onun hizmetçisi. Gözlerim ona hasretti, yüreğim onun durduğu yerde. Neydi bu sahi? Sevda… Kaç secdeye varsam şükrümü eda edebilirim ki? Kaç vakit avuçlarımı semada tutsam, duamı yaşamama vesile olanlara borcumu öderim?
Rabbim hayır yolunda yarışın derken bunu kastediyor olmalıydı. Bir kere olsun Mescid-i Aksa ‘da namaz kılmayı dileyen kullar bir başkasının duasını yaşamasına vesile oluyordu. Subhanallah! Duama vesile olacak bir dua bekliyordum. Ve yüreği güzel insanlar düştü avuçlarıma. Akıyor şimdi gözlerime zulme direnen Filistin. Ayaklarıma takılıyor bir şehidin elinde tuttuğu taş. Kulaklarıma değiyor feryat eden analar. Kur’an’a sıkıca sarılan babalar sızlatıyor yüreğimi. Şahit olmak belki de en güzeli. “Bizi de bulur mu ölüm?” derken bunları düşündüm hep. Allah’ın kutsal saydığı topraklara ayak basmak hasretle beklediğim iken havasını içimde sakladım, alnımı değdim Aksa’nın mermerine. Kim bilir kaç kişi bekliyor bu anları? Rabbim bekliyor yalnızca gönülden çokça isteyenleri, secdesinde gözyaşı dökenleri.
Artık Beyt’ül Makdisliyim ben de. Veda etmedim sevdama, bıraktım her bir uzvumu sokaklarına. “Hasret vuslatın yarısıdır ” diyordu üstad dizelerinde, biraz daha hasretle yanacaktım bir dahaki kavuşmaya kadar. Sabırla bekleyip Mescid-i Aksa ‘yı anlatacaktım, putları teker teker kıran İbrahim(a.s)’ ı, gözü yaşlı Yusuf ile kavrulan Yakup(a.s) ‘ı, kavmi ile imtihan olan Musa(a.s)’ ı ve miraç ile şereflenen efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) ‘i…. Dualarımı işitmeye semi gören Rabbim, Beyt’ ül Makdis’ ime yol olan tüm kullarını rahmet eyle. Her ne varsa hepsi Can’an uğrunda, Mescid-i Aksa sevdasında.
Selametle!