Bugün büyük gün. Sabah namazına Mescid-i Aksa’ya gideceğiz. Kısa bir otobüs yolculuğundan sonra dar sokaklardan geçerek Hıtta Kapısından mescide giriyoruz. Evet, artık kutsal topraklardayım. Yürüyoruz. Yürüdükçe bir hüzün çöküyor. Attığım her adım için hamd ediyorum. Karanlığı yaran sapsarı bir renk, gözlerimi büyülüyor adeta. Kubbet-üs Sahra yeni bir gelin gibi nazlı nazlı bana bakıyor. Gözlerimi alamıyorum. Fotoğraflarda gördüğümden çok daha güzel. Ama ona iltifat edebilecek yüzüm yok. Sadece, “Affet Beni” deyip yavaş yavaş Kıble Mescidi’ne doğru yürüyorum. Bir köşeye oturup uzun uzun hamd ediyorum. Ve sonra uzun bir sabah namazı…
Dua ederdim hep “Allah’ım, bana Mescid’i Aksa’da secdeyi nasip etmeden canımı alma” diye. Beni mahrum etmeyen Allah’a hamd olsun. Artık bir nebze de olsa kendimi ölüme daha hazır hissediyorum.
Bu kutsal yolculuğa vesile olarak bana, sorumluluğumu ziyadesiyle hatırlatan Kudüs Kumbarası’na teşekkür ediyorum. Kudüs Kumbarası benim elimden tuttu. Ben de Kudüs’ün elinden… Kudüs’ün elinden tutan ellerin, bu proje ile artacağı ve Kubbet-üs Sahra’ya gönül rahatlığı ile iltifat edebileceğim günleri ümit ediyorum.
Özgür Kudüs’te görüşmek üzere…