Bismillahirrahmanirrahim!
Hamd âlemlerin Rabbi olan, varlığından bizi haberdar eder Allah’a; salat ve selam önderimiz ve rehberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) ‘e olsun. Ve yine aynı selam Kudüs’e gönül veren tüm müminlerin üzerine olsun…
Yazıma başlamadan evvel birkaç soru sormak ve bu soruları okurlar olarak sizlerin zihninizde cevaplamasını istiyorum. Kutsal nedir? Neye kutsiyet atfedilir? İnsan neden bir kutsal arar?
İnsan fıtratı iktizası ile bağlanma ihtiyacı hisseder. Bu bağlığı onun yaşamında olmazsa olmazıdır. Her insanın bağlandığı şey farklı olur. Kimi anne ve babasına, evine, okuluna, mesleğine bağlanırken kimisi ise evladına, eşine bağlanır. Kimisi için telefonu, bilgisayarı önemliyken kimisi için döşediği salon takımı bağlılık ifade eder. İnsan öylesine bağlanır ki bu şeylere, onlar onun için olmazsa olmaza dönüşür. Hayatının merkezi ve odağı haline gelirler. Vermesi gerekenden çok daha fazlasını vermiştir bunlara. Bütün hayatı bunlar çerçevesinde geçmektedir. İnsan yukarıda saydıklarımıza önem vermesin dememekteyiz. Bilakis önem verebilir ama kutsiyet atfedecek kadar yüceltmesi fıtratına aykırılık teşkil edecektik. İnsan kıymetlidir. Allah insanı yaratılanlar arasında kıymetli ve şerefli kılmıştır. Bu kıymetine ve şerefine uygun olarak neye bağlanması gerektiğini göstermiştir. Çünkü insandaki izzet, Kur’an’ın ifadesiyle ‘’bir geçim kaynağı’’ olan şeylere fazla bağlanmaktan insanı men etmiştir. Allah bu noktada müminlerin yüzlerini çevirtir ve neleri hayatımızda birinci sıraya almamız gerektiğini bildirmiştir.
Allah ‘’Yeryüzünde iki mekânı önemsemiyorum, buralara kıymet veriyorum’’ demiştir. Mekânı kutsayan Allah, bu şerefli mekanları varisleri olan peygamberleri ile muhafaza etmiştir. Peygamberler bu kutsal topraklara gelmiş ve orada tebliğ görevlerini icra etmişlerdir. Birinci mekân Beytullah’ın da içinde bulunduğu Mescid-i Haram, ikinci mekân ise Mescid-i Aksa’dır. Kudüs sokaklarında gezerken sürekli olarak bunu düşünüyordum. Yani ‘’Allah burayı kutsamış, buraya kıymet vermiş.’’ diyordum kendi kendime. Allah’ın kutsiyet atfettiği kutsanır. Kıymetsiz kuru toprak birden anlam kazanır. Çünkü ona bu kutsallığı veren alemlerin rabbi olan Allah’tır.
Allah Mescid-i Aksa’nın kutsallığını bildirirken Aksa’nın hürmetine çevresinin de mübarek olduğunu bildirir. ‘’ Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.’’ (İsra-1) buyurmuştur. Allah’ın kutsiyet verdiği bu mekân çok küçük yaşlardan beri nazarı dikkatimi celp etmiş ve kendisine karşı hep bir iştiyak duymuştum. 10 yıla yakın bir sürenin hasretiydi benim içimdeki. Defalarca niyet etmeme rağmen kavuşmak bir türlü nasip olmamış, türlü türlü engeller çıkmıştı. En sonunda Onun (c.c.) rızasına boyun eğmiş ve teslim olmuştum. Uygun zamanın geleceğinde nasip edeceğine inanmıştım. Rabbime hamd olsun ki Kudüs kumbarası vesilesiyle nasip olmuştu.
Bazı nimetler vardır ki şükrünü nasıl eda edeceğini bilemezsin. Nimetin büyüklüğü o kadar çoktur ki, o nimetin büyüklüğü altında ezilirsin. Kudüs’e gitmekte benim için böyle bir nimetti. Çok defa rüyalarımda gitmiş, sabah uyandığımda gördüklerim bir rüya olması hasebiyle hayal kırıklığına uğramıştım ama düşlerimde görerek hasretimin dindirildiğini ve bununda Allah’ın bir lütfu olduğunu düşünmüştüm.
Kudüs’te yürümek, Aksa’da namaz kılmak, peygamber kabirlerini ziyaret etmek, farklı inanç sistemleri arasında tarihsel yolculuğa çıkmak benim için çok farklı bir tecrübeydi. Seyahatim boyunca yalnız kalmaya, düşünmeye, sorgulamaya zaman ayırdım. Hayatı, insanları, savaşları, masumları, zalimleri, harekete geçemeyen Müslümanları, kendimi sorguladım. Şu kısacık hayat içerisinde insanların nasıl zalimleşebildiğini, mazlumların nasıl sahipsiz bırakıldığını düşündüm. Bir insanlık dramı yaşanırken Kudüs’ün sahipsiz, Aksa’nın yetim bırakılmasını sorguladım. Kudüs Kumbarası ile gelmek benim için ümmeti temsilen gelmekti ve bu temsil üzerime ağır yükümlülük yüklüyordu. Kudüs’ten döndüğümde ilk işim çevremde bulunan herkese Kudüs’ü anlatmak, onlarda oluşacak Kudüs bilincin ilk tohumunu atmak üzerine planlar yapmak oldu. O tohum uygun ortamı bulduğunda filizlenecek ve belki de koca bir ağaca dönüşecekti. Ben Mescid-i Aksa’da nöbet tutamıyorsam da oraya gitme arzusunu çevremde oluşturmayı hedef belledim. Elhamdülillah geldiğim günden beri bu gaye ile çevremdekilere Aksa’yı tanıtmaya çalışıyorum. Mahşer meydanında Allah’ın ‘’Aksa için ne yaptınız?’’ sorusu karşısında cevap verememek korkusunu içimde taşıyor ve ‘’Ben gücümün yettiğince Aksa’yı insanlara tanıtmaya çalıştım Ya Rab’’ diyebilecek kadar Aksa’yı anlatmayı istiyorum biiznillAllah. Hayatımda birinci sıraya Mescid-i Aksa davasını koyup, kutsalımı belirlemiş oldum.
Sonuç olarak Kudüs Kumbarası projesi kapsamında başta Gönül Abla olmak üzere yardımda bulunan herkesten Allah razı olsun. ‘’Rabbim Hür ve Aziz olan Mescid-i Aksa’da namaz kılmayı’’ bizlere nasip etsin diyorum.