Ayşe Nur Turan, Balıkesirliyim. Uludağ İlahiyat hazırlık sınıfı öğrencisiyim. 20 yaşındayım.
Her Müslüman genç gibi Kudüs’ü dünya gözüyle görmeyi küçük yaşlardan beri hep arzuladım ve hamdolsun kumbara sayesinde hayalim gerçek oldu. On üç ağustos sabahı üniversite tercih sonuçları açıklanmış, akşamındaysa kumbara ekibinden Kudüs’e ribat için telefon gelmişti. Bu yüzden o günün bende yeri çok farklı…
Mukaddes belde hiç gitmemiş olan biri için her zaman gönülde hasretini tüttüren bir mekandı, elhamdülillah bizler fiilen vuslatın sahibi olduk. fakat dönüşümüze elimizdeki bir bavul parçasından ziyade hasreti yüklenmiştik..
Okumak, araştırmak bunların hepsi değerli ama en değerli olan harekete geçmek, yola çıkmakmış meğerse ribatımızda bunu öğrendim. Askerlerin yanına daha varmadan sokağın başında biz Türkleri tanımaları, yüzlerindeki o korku ve kinleri… Yahudilerin küçük yaşlarda çocuklarını sıkı bir şekilde yetiştirmeye çalışıp kendilerine benzetmeleri… Gördükçe idrak ettim, idrak ettikçe nasıl bir anne, nasıl bir eğitmen olmamız gerektiğinin farkına vardım.
Kudüs, ümmetin her ne kadar kafesteki kuşu olsa da, bir gün kafesin kapıları ardına kadar açılacak ve kuş özgürlüğüne kavuşacaktır ümidiyle filizlenip yeşeriyoruz. Kapıdan çevrildiğimiz zamanki akan gözyaşlarımız bir gün dönüşüp değişecek, özgürlüğünde girmenin verdiği mutlulukla sevinç gözyaşlarına çevrilecektir.
Mühim olan o kapıya varmak, bizler varamasak da başkalarının kavuşmasına vesile olmak… Efendimiz (sav): Oraya (Mescidi Aksa’ya) gidin ve içinde namaz kılın. Eğer oraya gidemez ve içinde namaz kılamazsanız kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin, buyurmuş. Bu hadise yaslanarak demeliyiz ki önceliğimiz aksaya gitmektir, gidemiyorsak da orasını ışıklandırmaktır. Peki, bu ışık şu an nedir? Evet, bu ışık gençlerdir, Müslümanlardır…
İşte Kudüs Kumbarası da bunu esas almış ve bizleri birer kandil olarak aksaya göndermiştir… Rabbim Gönül Ay’dan, ekibinden ve tüm bağışçılardan razı olsun. Gençlerimiz Aksa’ya tez vakitte kavuşsun inşallah.