Ruhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar, ki şehadetleri dinin temeli,
Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli.
Bütün duygu ve düşüncelerim bu dizelerde saklı aslında. Vatanı sadece sınırları çizilmiş topraklardan ibaret zannederek yaşamışız yıllarca lakin Mehmet Akif Ersoy seneler öncesinden haber veriyordu bize vatandan… Ezanın dalga dalga yayıldığı her yer bizimdi aslında. Havaalanına indiğimizde “Topraklarınıza hoş geldiniz kardeşlerim” diye karşılandık. Ve o an anladık ki yıllardır uykulu gözlerle baktığımız o kutsal mekândaydık nihayet. Benliğimizi saran bir şehadetle geziyorduk Kudüs sokaklarını, camilerimizi, Abdülhamit’in yaptırdığı eserleri, dükkânları… Her bir adımda tekrar tekrar okuyorduk tarihimizi. Her ezan vakti daha bir başka davet ediliyorduk Aksa’ya. Her davet daha bir sabırsızdı sanki. Filistinli kardeşlerimle aynı dili konuşmasak da ortak bir tanıdığımız vardı bizim ve biz tek bir bayrak altında O’nda birleşiyorduk. Hepimiz özgür bir Filistin için dua ediyorduk farklı dillerde.
Ve Kudüs Kumbarası, ayaklarımıza bir Kudüs gücü getirdi. Bizler bu projeyle daha fazla sevdalandık Kudüs’e. Tüm uyuyanları uyandırmak için var gücümüzle çalışmaya yemin ettik. Bizler gittik, gördük, sevdik. Sokaklarda yaşayan ve konuşan bir tarihe şahit olduk ve memleketimize dönüp daha fazla insana ulaşma gayretine düştük. Kumbara sayesinde aynı davada yalnız olmadığımızı, dünyanın her yerinde aynı hislerde buluştuğumuz bir sürü kardeşlerimizin olduğunu gördük. Mescid-i Aksa’yı Rabbimize emanet ettik ve kalbimizi rahatlatan bir ayetle döndük; ” Allah, nurunu tamamlayacaktır”. Önemli olan bu süreçte su taşıyan karınca olabilmek bizim niyetimiz…
Kudüs ile atan kalplere selam ve dua ile…