Kudüs yolculuğumuzdan iki gün önce öğlene doğru uyanıp “Şimdi Müslümanlar öğlene doğru uyanıp iki tweet atar ve Kudüs’ü kurtarır!” diye bir tweet gördüm. Kendimden utandığımdan dolayı tweet atmadım. Aynı zamanda çok da üzüldüm. Bu olayların hemen ardından önüme Kudüs Kumbarası’nın sosyal medya hesabı çıktı. Yapabileceğim en basit şeyi yapıp Kudüs Kumbarası’nın İnstagram hesabındaki linkten formu doldurdum. Onlar da geri dönüş sağladılar. Allah nasip etti ve iki gün sonra bir cuma sabahı Kudüs’e doğru yola çıktım. Bu ani gelişmeye inanmak bir hayli zordu ama Kubbetü-s-Sahra bir güneş gibi karşımda parlıyordu işte. Arapça bildiğimden dolayı birçok gençle tanışma, konuşma fırsatım oldu. Tek isteğim bu kardeşlerimizin yanında durarak, acılarını paylaşarak “Biz sadece slogan atmıyoruz” diyebilmekti. Her tanıştığım kardeşime Türk insanının onların yanında olduklarını vurgulamaya çalıştım. Onların yanında oluşumuz onları mutlu ediyordu. Onları mutlu görmek bizleri de mutlu ediyor, gururlandırıyordu. Aksâ’da geçen her dakika kalbinin temizlendiğini, içinin ferahladığını hissedebiliyorsunuz.
Yaptığımız ribatların işgalcilere korku Filistin halkına güven verdiğinden şüphemiz yoktu. Aksâ’da geçirdiğim dört günün sonunda şu soruyu kendime sormadan edemiyorum: “Bir şehir tutsaklığında bu kadar muazzamsa hürriyetinde nasıl olur?” Allah ümmet-i Muhammed’i bir gün hür Aksâ’da cem eylesin. Amin.