Adnan Er – 2004 / Mardin

Dünyada cenneti yaşamaktı Kudüs’te geçirdiğim üç gün. Melekler de âdeta Aksâ’nın avlusundaki çocuklar suretiyle dolaşıyordu bu cennette. Bir hazineyi saklayan sandık gibi Kudüs’ün surları saklıyordu bu cenneti. Kapısında canavarladan daha derin nefrete sahip muhafızlarıyla kapalıydı bu sandık. İçerden onu kırmaya çalışan çocuk yüzlü melekler, onların bu çabasına karşın bu sandığı dışardan açmaya tenezzül etmeyen ve sayısı milyarı geçen bir topluluk gerçeği Kudüs’ün sokaklarında tokat gibi çarpıyordu suratıma. Bir duygu kargaşasına sahipti bu sandığın içi. En merkezine yani Aksâ’ya vardığında mutluluk, kardeşlik, paylaşmak, sevinç, huzur duygularını hissediyorken eski şehirde işgalcilerden kaynaklı hüzün, nefret, sinir duygularını hissediyordum. Tabii ki oradaki hayata karşı kendi hayatımdaki şükürsüzlük de utanç duygusunu ekliyordu bu kargaşaya. Kudüs’ten ayrılırken bana Kudüs’ü soranlara nasıl anlatacağımı, hangi kelimelerle hakkını vereceğimi düşündüm. Şu an şunun farkındayım, Kubbet’üs-Sahra’ya hayranlık ve aşkla bakarken dâhi aklıma tek bir övgü kelimesi gelmiyorsa Kudüs’ü yaşamak insan iletişiminin üstü ve bir insanın diğerine aktarmaya insan iletişimin yetmeyeceği bir olay. Kısacası Kudüs için çok şey yazılıp çizilebilir ama Kudüs’ü yaşamayı anlatacak kadar yeterli ve dolu kelimeler olduğunu düşünmüyorum.