13 yaşında iken, izlediğim bir belgeselle Kudüs’ü tanımıştım. Daha öncesi zihnimde yok… İzlediğim o belgeselde, ekran tam Zeytinyağı’ndan, Aksa’nın panoramik görüntüsüne geldiğinde, sanki burayı ben daha önce görmüştüm, gitmiştim (dejavu) hissi uyandı içimde. İstemsizce belki de o an için anlamsızca ağlamıştım… Aradan tam 13 yıl geçti ve ben Rabbimin nimeti ve hayırsever kulları aracılığıyla Kudüs’e gidiyordum. 13 yıl sonra tam o noktaya geldiğimde ve tam o görüntüyü çıplak gözlerimle izlediğimde, 13 yıl öncesi aklıma gelmişti ve yine ağlamıştım. Ama bu sefer istemsizce değil, anlamsızca değildi gözyaşlarım… Bu sahne artık bana çok şey anlatıyordu ve artık bu şehirle uzaktan değil yakından tanışacaktık. Ve başlıyorduk tanışmaya, neredeyse attığım her adımda medeniyetimiz, geçmişimiz bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyordu. Bu şehir esir olsa da suskun değildi… Gördüklerim karşısında, zihnimi kurcalayan bazı ayetler dilimden düşmüyordu. Rabbimizin şu ayeti gibi: “O şehrin kalıntıları hâlâ mevcut olan bir yol üstünde duruyor. Şüphesiz bunda inananlar için bir ibret vardır.” (Hicr-76,77)
Ne ibretler var, görebilenler için! İşgal edilmiş olsa da bu topraklar, bu şehrin kalıntıları, birer şahit mesabesindeydi. Bu şehrin gerçek sahiplerinin mührünü taşıyordu bu kalıntı eserler. Hepsi bana bir şeyler anlatıyordu, hepsi cansız görünse de biz canlılara hitap ediyorlardı.
Geziyorsun, görüyorsun ve tanışıyorsun; sonra dönüp kendine Cahit Zarifoğlu’nun dediği gibi şu cümleyi soruyorsun: “Nasıl olmuşsa bilmiyorum, vurmuşlar bize, biz vurmamışız.”
Nasıl olmuş sahi, Nasıl oldu, nasıl izzet bizde iken şimdi zelil olduk, nasıl vurdular bize, üç asır altı kıtaya ve bu coğrafyaya da adaletle hükmeden ceddimiz tarih sahnesinden nasıl çekildi, nasıl alındı bizden bu topraklar ki biz: “Bu topraklar kanla alınmıştır, kanla verilir” dememize rağmen. Nasıl dağıldık böyle perem perem. Biz bir ümmet değil miydik? Müslümanlar etle tırnak gibi değiller miydi gerçekten? Sökülüyor tırnakları kardeşlerimizin, etimiz acıyor mu?
Kudüs vuruluyor, Kudüs esir… Kendi halkı, kendi toprakları üzerinde mülteci muamelesi görüyor.
Açıkçası biz her ne kadar Kudüs edebiyatı yapıp, Kudüs bizimdir(!) desek de burada Kudüs’ün madden bize ait olmadığını göreceksiniz. Mescid-i Aksa’nın kapısından çıkıp şöyle göğe baksanız, gözüne ilk bir inşaat alanında vinçlere takılmış, dalgalanan İsrail bayrakları olacak ve her tarafta! Kimdir bu Yahudiler, bizden güçlü mü bu millet, biz bunlara galip gelemez miydik?
Yahudileri Bakara suresinden, Efendimizle olan antlaşmalarından, Nazi zulmünden ve benzeri olaylardan çok iyi tanıyordum.
Onları yaratan Rabbim bize onları çok iyi tanıtıyor zaten. Yeter ki biz açıp okuyalım kitabımızı ve anlayalım Rabbimizi. O bize onların en zayıf noktasını anlatmış, bunu bilmemiz bile çok şeyi değiştirir. Örneğin, Rabbimiz Teâlâ, Yahudilerden bahsettiği bir ayet-i kerimesinde: “Ey inananlar! Onların yüreklerine korku salan, Allah’tan çok sizlersiniz; çünkü onlar anlamayan bir topluluktur” (Hasr-13)buyurur.
Bu ayetle düşmanımızın en zayıf noktası bize bildiriliyor ki o da: MÜSLÜMAN KORKUSU. YAHUDİ ÇOK KORKAKTIR. ÇOCUKTAN KORKAR; ÖLÜMDEN KORKAR; DÜNYA MENFAATLERİNİN GİTMESİNDEN KORKAR… Sadece dünyası olan Yahudi’nin kaybedeceği çok şey olduğundan dolayı çok korkak bir yapıya sahiptir. Yahudi’yi alt edecek olan Müslümanın ise en kuvvetli noktası, İMAN ve CESARETİ olmalıdır. Bu iki yönden güçlenen Müslümanlar, sadece Yahudi’nin zulmünü önlemeyi değil, dünyadaki bütün zulümleri önlemeyi başaracaklar ve dünyayı değiştireceklerdir. Şu bir gerçektir ki: cesurlar korkakları yenecektir. Çünkü cesur olanlar ümit ederler ve ümit edenler de cesarete devam ederler. Ümmet olarak ümitvârız ve bundan dolayı da Yahudi ve onun entrikalarından korkmuyoruz!
Aksa özgür olacaktır!
Kudüs kumbarasından ve kumbaraya destek veren tüm kardeşlerimden Allah razı olsun. Biz ümmet adına seçilen bir avuç genç olarak, sizlere ne kadar teşekkür etsek az. Rabbim bu hayrın gereğini yerine getirenlerden eylesin.