Şeyma Kitapçıoğlu – 1996 / Bitlis

İçimde meydana gelen devasa boşluğu anlatmaya hangi kelimeyle başlamalıyım bilmiyorum ya da var mı öyle bir kelime? Hangi cümle anlatabilir ki? Günler önce hediyeler hazırladığım masada, bu mektubu yazmanın bu kadar zor olabileceğini nereden bilebilirdim ki.
Ama bir yerden başlamalı ve kelimelerin anlatmaya aciz kalacağı o huzur kokan şehrin huzur kokan insanlarından bahsetmeliyim. Hüznü, umudu, sevinci koynunda taşıyanları anmalıyım. Feyz almalıyım her şeye rağmen direnişe devam eden kendini Kudüs hatırına feda eden koca yüreklilerden.
Bahsetmeliyim… Umutsuzluğa kapıldığım sırada gözüme ilişen çatısı çökmüş, kendinden geçmiş evin penceresinde açan çiçeklerden. Her zorluğa rağmen yaşam mücadelesi veren, her daim Aksa için mücadele eden o güzel şehrin insanlarından.
El Halil Camisinden bahsetmeliyim belki de… Bir kabir örtüsü düşünün yerde buruşturulup fırlatılmış eliniz ulaşmıyor kaldıramıyorsunuz yerden. Üzerinde kutsalımız …’’ Allah lafzı’ ’arada parmaklıklar… Nasıl dokunacaksın ki? Biz bir lokma ekmek yere düşse kaldırıp öpen çocuklardık, ya şimdi bu gördüklerimiz! Ne yapacaktık, ne yapmalıydık, bilen söylesin. Bu şahit olduğum acı görüntü bile aslında oturup saatlerce günlerce aylarca ağlamaya yetecekti. Ama bizi ağlamalar değil uykusuz gecelerin ardından gelecek olan, fikirler kurtaracak… Olduğumuzdan daha dik durmalı hüznü kalbimizde taşırken, umudun güneşini daima sağ yanımıza alıp yürümeliyiz. En vakarlı şekilde…
Peki ya şimdi neden bahsetmeli? Cami girişlerindeki polislerden mi? hani şu elinde silahından başka güvenecek bir şeyi olmayan! Bir tekbir getirsen tir tir titreyecek! Her yerdeki arama noktalarından mı yoksa utanç duvarlarından mı bahsetmeliyim. Bilmiyorum, bilemiyorum. Ne yapmalı, nereye varmalı…
En iyisi…
Arz ile arasında bir perde gibi duran gökyüzünden, yıldızlardan, aydan bahsetmeli. Âksa’da gökyüzü bile bir başka sanki… Hani elini uzatsan yedi kat semaya erişecek, avuçlarında yıldızlar… Aldığın nefes bile başka… Arşa yükselen dualar bir başka… Hüzünlü kalplerin rabbiyle buluşma durağı.
Her alından kalkan secdede Kubbet’üs Sahra’yı arıyorken beden, iç titreten o Fatiha’yı duymak isterken kalp, kıble mescidinde yanıma gelen kediyi arıyorken göz, bir secde bin hayal, bin kırgınlık. Cam kesiği kalpte nasıl oluyormuş şimdi anlıyorum sanırım. Beli bükük, koynunda hüznü, kalbinde umuduyla ağır aksak yürüyen bir kadın gibi Aksam… Senin adına konuşulabilecek binlerce milyonlarca sözden sadece bir kaçı bu…
Gitmek… Hayal gibiydi. Gerçekleşmeyi bekleyen… Yeşermeyi bekleyen bir tohumdu…
Kalbinde Kudüs olanlar (sizler)… Ruhunda Aksa’yı yeşertenleri(bizleri) , birbirine kavuşturmaya başladı. Hiç tanımadığımız kalpler yol oldu, Bu vuslata köprü olmak için kimileri ihtiyaçlarını erteledi kimiler harçlığından feragat etti… Bu sözleri benimle aynı sevgiyi kalbinde taşıyan herkes adına yazıyorum. Aynı davayı, aynı derdi, aynı kederi paylaşan, herkes ama herkes adına…
‘’Ve anladım ki… Biz önce kalben köprüler kurmazsak, hangi yol hangi vasıta bizi ulaşmak istediğimiz yere götürebilir ki? İçimizde besleyip büyüttüğümüz bu sevgi tohumlarını o beldeye gidip yeşertme fırsatımız oldu. Önce yaratanın daveti… Sonra sizin vesileniz… Omzumuzda sorumluluğunu taşıdığımız ümmet adına sarıldık sıkı sıkıya, bir dua da onlar için yükseldi Allah katına.’’
Ve anladım ki bizler mazlumlar için kalbimizle, bedenimizle, zihnimizle, fikrimizle mücadele ettiğimiz sürece yolumuz açılacaktır.
Artık iyi şeyler yapabilmek adına daha çok ümidim var. Neden mi?
Cevap çok açık aslında ‘’Sen başkasına yol olursan senin yolunu Allah yapar ‘’
Sizleri vesile kılıp benim yolumu yapana şükürler olsun.
Meselenin özü
Başka kalpleri ruhları kendi istek ve beklentilerimizin önünde tutmakmış
Mesele ”ben’ ‘değil ”bizmiş
Mesele: neler yapabilirim, neler yapabiliriz çabasında olmakmış.
İnanıyorum ki Aksa’yla tekrar kavuşmak, buluşmak, sıkı sıkıya sarılmak yaraları sarmak günü yakındır.

Sizi Muhacir’le Ensar’ın birbirine samimiyeti, sevgisi, muhabbeti nispetinde kucaklıyorum. En içten Selamlarımla.