Merve Atalay – 1999 / Bolu

Kudüs’ün kendine özgü bir tarzı var gerçekten. Bu beldeye bir yakınlık hissediyordum ve hayatımda da izlerini taşıyordum çünkü öylesi bir bereket ki o niyetle bir şey yaptığımda bunun karşılığını daha gelmeden fazlasıyla alıyordum. Kalbimin derinliklerinde bir şeyler vardı ve kavuşacağıma inanıyordum. Mescidi Aksa’nın varlığını öğrendiğimden itibaren bilinçlenerek kendimi hazırlıyordum. Adapte olmakta hiç zorluk çekmedim diyebilirim. Adını anmadan geçemediğim birçok şeyin idrakini bana kazandıran Emine (Çınar) abla oldu. Bu şekilde gitmenin tadı çok daha tarifsizdi benim için. Otele valizleri bırakır bırakmaz kavuşmak için koştuk. Sanki rüya ve bir film sahnesindeydik. En sevdiğim anlardan biriside sabah namazından sonraki huzurun tadı çok başkaydı. Doyasıya şehrin dokusu ve ruhunu hissederek bütün yükü oradaki Müslümanlara yüklemenin verdiği acı ile ve kendi değerlerimize sahip çıkmalıyız diye  kendimle sorgu halinde idim. Bu bölgenin fanatiği olduğum ve tadı damağımda kalan zor veda yaşadığım bir yolculuktu. Bu süreçteki duygularım çok yoğundu fakat başka faktörlerde vardı. Bunları da bir parçası olmaya başladıktan itibaren zihnimizdeki duvarları kırmada yardımcı olan bir cevher olan Kudüs Kumbarasıdır. Kumbara en kuvvetli etkileşimi bize yaşatması için bağışçılar vesilesi ile bizleri Kudüs’e kavuşturan en üretken bir kuruluş.

Bu süreçteki öncülükleri için kumbaraya ve fethe giden yolun bir parçası olan bağışçılara şükranlarımı sunuyorum. Bütün yollar yüreğimize dokunan umut ve gayret mekanına çıkması duasıyla…