Es-Selamünaleyküm. İsmim Zeynep Sena Yılmaz. Konya’da yaşıyorum. Hadis alanında çalışmalarıma devam ediyorum. Allah’ın lütfu ile iki defa Mescid-i Aksâ’ma kavuşmak, ziyaret etmekle şeref buldum. 2017 yılından yani Mescid-i Aksâ’mı ilk gördüğüm andan itibaren de bu alanda ilmî çalışmalarıma devam ediyorum. Hamdolsun Beytülmakdis Tahlil Grubu’ndaki güzide arkadaşlarımla bu nasipten payidar olmak için çabalıyoruz. Şimdi yine kavuşacaktık ama ben hâlâ inanamıyor “acaba rüya mı?” diye düşünmeden edemiyordum. Niyetim mescidde namaz kılmak -ki böylece Süleyman Peygamber’imin duasına nail olabilecektim- ve ribat tutmaktı. Bir Müslüman fazla görünelim diye, Aksâ, bir Müslümanın daha kendisinde secde etmesiyle mesrur olsun diye. Niyetim buydu. Yola çıkmadan önce “tehlikeli değil mi?”, “bence şu vakitte gitme” diyenler oldu. Kötü niyetli değillerdi belki ama düşündüm. Eğer son nefesimi o topraklarda vermek yazıldıysa illaki oraya gidecektim. Daha ömrüm varsa da “insanı ölümden eceli korur” derler ya sağ salim dönecektim. Ama düşünmemiz gereken ölmek ya da ölmemek miydi? Hayat, yaşamak dediğimiz şey sadece bundan mı ibaretti? Orada fert fert her birimizin İbrahim Peygamber’imiz gibi tek bir ümmet olarak durması, Müslümanlarla omuz omuza saf tutup düşmanla yüzü yüze gelmesi… Düşünülmesi, konuşulması gereken bunlar değil miydi? Aksâ ile ilk karşılaşacağımız vakit içeride Yahudiler baskın yaptıkları için alınmadık. Kırk dakika kadar bekledik. Bana kırk saat gibi geldi o zaman dilimi. Omuzlarıma, yüreğime, gözlerime öyle bir yorgunluk, acı çökmüştü ki… İçeriden güle oynaya, hoplaya zıplaya çıkan Yahudiler, bizi kışkırtmak belki de canımızı acıtmak için yanı başımızda Aksâ’ya yönelerek Talmudik ayin gerçekleştirenler. Ve yine Aksâ’mdan çıkan ucube gruplar. “Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.” mısrası geçti durdu zihnimde. Evinizi, okulunuzu, iş yerinizi bir düşmanla paylaşır mıydınız? Peki ya mescidinizi? Aksâ’ma girince ne ağlayabildim, ne nefes alabildim. Tek yapabildiğim onu selamlamaktı. Mahcubiyet yüklü selamlar. Aksâ’mın tesellisini hissettim ben ona teselli olacağımı zannederken. Boğazımdaki acı gitti ve her biri bir dua, bin şükür olan yaşlar boşandı gözlerimden. Bu ziyaretimde öncekilere nispetle daha çok yorulduğumu hissettim. Namaz vakitlerinde, özellikle de sabah namazı için Aksâ’mın kapısına gidip geri çevrilmek, vazgeçmeyip diğer kapılara yönelmek. Hz. Hacer anneme benzettim halimizi. O kapıdan o kapıya koşturduk. Mekke’de değildik ama say etmiştik. Bizi teselli edenlerse Kudüslü amca ve teyzelerin “hasbunallah ve nimel vekil” sözleriydi. Önceki ziyaretlerimizde Kudüslüler Mescid-i Aksâ’ya alınmazken şimdi biz engelleniyorduk. Düşmanın niyeti belliydi. Bizi bir araya getirmek istemiyordu. Sonrasında Esbat Kapısı’nın önünde Kudüslü gencin imamlığında kıldık namazımızı. Rabbim’den bu namazımızı Aksâ’da kılmış olarak kabul etmesini niyaz ediyorum. Unutulmaz namazlarımdan biriydi. Âl-i İmrân Suresi’nde Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Sabredin; (düşman karşısında) sebat gösterin; (cihad için) hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah’tan korkun ki başarıya erişebilesiniz.” Ben bu ziyaretimde Rabbim’in neden ribat ile sabrı, müsâbereyi (kendisine karşı direnen kimseye (düşmana) daha fazla mukavemet etmesi) birlikte zikrettiği idrak ettim. Ribat zordur. Yetmez. Sabırla bunu sürdürmek gerekir. Yetmez, daima hazırlıklı olmak gerekir. Aksâ’ya bir defa geldiniz mi? Yetmez. Sabırla, zorluklara rağmen gelmeye devam etmeniz gerekir. Allah görecek. Yaşadığınız birkaç sıkıntı, yorgunluk sebebiyle topuklarınız üzere gerisin geri dönecek misiniz? Yoksa sabredenlerden mi olacaksınız? Yoruldum demiştim ya. Benim dört günlük yorgunluğumun Filistinliler ’in 107 yıllık yorgunluğunun yanında bir ehemmiyeti yoktu. Biz bu yolculuğa 41 kişi çıktık. Ama Aksâ’nın kapılarına her gidişimizde Allah’ın bizi onlara çok gösterdiğini düşündüm. Bizim buraya gelmemize vesile olanlar, dua edenler, yüreği Aksâ ile atanlar… Hepimiz buradaydık. Buraya gelmemize vesile olanlar kendilerine nasıl bir ecir kapısı açtıklarının farkındalar mı bilmiyorum. Bir kişinin Aksâ’ya murabıt olmasına vesile olmak, onun orada yaptığı her ibadetten, her adımdan pay sahibi olmak. Adını bilmediği kimselerden dualar almak. Bir selama, bir tebessüme ortak olmak… Kudüs Kumbarasını biliyordum ve bu vesileyle murabıta oldum. Şimdi nice murabıtların gitmesine vesile olarak bu hayra ortak olmak niyetiyle çalışacağım.