Hatice Zeybek – 2003 / İzmir

Selamunaleyküm, ismim Hatice. İzmir’liyim, 21 yaşındayım. Sağlık Bilimleri Üniversitesi Hamidiye Tıp Fakültesi 2.sınıf öğrencisiyim.

Daha önceleri Kudüs ve Mescidi Aksa benim için kıymetli mekanlar olmaktan öteye gidemiyordu. Her Ramazan ayında haberlerde gördüğümüz baskınlar… Sosyal medyada paylaştığımız birkaç fotoğraf, haber… Yanı başımda yaşanan zulmün hakikatte hiç farkında değilmişim.

Bir Ramazan günü, yine baskınların yapıldığı, sosyal medyadan herkesin paylaşım üstüne paylaşım yaptığı bir gün geldi o uyanış. İlk kıblemiz ne hâlde, orada neler yaşanıyor, Kudüs nedir, Siyonist nedir, intifada nedir… Bir anda bu sorularla doldu zihnim ilk kez. Bu uyanışı ve sorgulamayı tamamen Rabbimin bana bir lütfu olarak görüyorum. Nasıl ki hidayete ermesini istediğinin kalbine İslam’ı yerleştiriyor, benim de kalbime bir Kudüs sevdası ve idraki yerleşti o anda. Bir Ramazan günü sahur vaktinde doldurmuştum başvuru formunu ve yine bir Ramazan günü sahur vaktinde yazıyorum bu satırları.
Eski şehre ilk girişimizde dualar ve heyecanla gittiğimiz kapıdan çevrilmek tüm ekipte büyük bir yıkım yaratmıştı. Kapının aralığından Aksâ’yı görüp içeriye adım atamamak… Her gittiğimiz kapıdan Türkler girmeyecek sözleriyle geri çevrilmek… Bu da bize ümit, sabır ve sebat kelimelerini öğretti. Hiç yılmadan, çeşitli taktiklerle o kapı senin bu kapı benim dolaştık iki gün boyunca. Bir teslimiyet hâliydi hepimizde var olan, biliyorduk ki bir şekilde o kapının arkasına geçmek nasip olacak.

İlk kez içeriye girebildiğimde tek başımaydım. Zaman ve mekan kavramı anlık bir şekilde yok olmuştu. Ben neredeyim, ne yapıyorum, nasıl girebildim… Bu sorularla birlikte bir duygu boşalması yaşamıştım. Öyle anlatılmaz yaşanır denilen anlar ki, kelimelerle dahi ifadesi imkansız oluyor. İşte bir sabah vakti girebildiğim Aksâ’dan yatsı sonrasına kadar hiç çıkmadım. Olur da acıkır mıyım o kadar saat diye düşünmüştüm öncesinde ama şunu çok iyi öğrendim ki Mescidi Aksa’da aç kalmazsınız. Filistinli kardeşlerimizin önümüze serdiği sofralar, durmaksızın dağıttığı ikramlar… Bu kadar mütevazi ve bir o kadar cömert bu kardeşlerimizin yanında kendimi sorgulamıştım, sen bu bolluk içerisinde ne yaptın diye.

Her sabah namazı vaktinde Eski Şehir’in sokaklarında dolaşırken karşılaştığımız çöp toplayan bir Filistinli amca vardı. İsmini dahi bilmem, görevini yaparken dinlediği Kuran-ı Kerim sayesinde ayırt etmiştim onu. Aksâ’ya giremediğimiz zamanlarda belki bizden daha fazla bizim adımıza üzülmüş, bizi peşine takmış tüm kapıları tek tek gezdirmişti deneyelim diye. Sonraki günlerde ise girebildiğimizi gördükçe belki de bizden fazla sevinmişti.
Bu amca ve tüm diğer kardeşlerimizden Allah razı olsun.

Aksâ yetim, Aksâ öksüz maalesef. Biz Müslümanları bekliyor orada, ona gelelim istiyor. Bizim ona, onun da bize ihtiyacı var. Allah nasıl ki her kuluna bir görev tayin etmiş; bizim de görevimiz, sorumluluğumuz Aksâ’yı boş bırakmamak, onu boynu bükük bırakmamak. Lütfen buraya gelin, gelemiyorsanız kandillerine yağ göndermek misali gidecek kişiler için bağış yapın. Ben Kudüs Kumbarası ekibine, bilhassa Gönül Ablama çok teşekkür ediyorum. Bana vesile olduğunuz için, bu idraki yaşattığınız için Allah sizlerden razı olsun. Bağışlarıyla bizlerin gitmesine vesile olan Müslüman kardeşlerime ayrıca teşekkür ediyorum, vesile olan yapmış gibidir. Rabbim bilir belki de en çok sevabı sizler aldınız. Unutmayın ki “Kudüs açık, yol açık”
Selametle