Ben Esma. Diyanet İşleri Başkanlığı personeliyim. Vanlıyım ve Van’da yaşıyorum. Tarık Tufan dizelerinde şöyle diyordu;
“Kalk Kudüs’e gidelim, Allah şehrine gidelim. Allah bizi gözetsin korusun, kollasın Kudüs hatırına. Kalbimizin ağrısı, başımızın ağrısı, ruhumuzun ağrısı hafiflesin şehre yaklaştıkça…”
Sevdiklerimin, dostlarımızın koşa koşa vardığı kutsal beldeler vardı; Mekke Medine…
Oraya giden herkesi gördüğümüzde aklımıza Kudüs geldi, orayı önceledik mevcut durumdan ötürü. Biz saatlerimizi Aksâ’ya, Kudüs’e ayarladık diyerek reddettiğimiz bir gönül yorgunluğu, bir umut kırıntısı ile bekledik durduk.
Kudüs kumbarasında heyecanla formu doldururken sonuna halen yarı utanç yarı sevinçle hatırladığım şu notu yazmıştım; “lütfen beni de götürün:).”
Ve geldi davet, dondum. Evet, tabiri caizse dondum. Ardından çözülünce yüreğim haykırmaya, müjdemi sevinçle gördüğüm tüm canlı cansız nesnelerle paylaşmaya başladım. Hey kediciğim! Biliyor musun ben Kudüs’e davet edildim. Hey çalışma masam! Hey montum! Hey çantam! Ben Aksâ’ya davet edildim…
Ayşe Şasa’ nin ifade ettiği gibi “Kıyamet günü Yaratıcı ‘ya anlamlı ve etkileyici bir hikaye anlatabilmeliyim.” Düsturuyla bu yola başlamış oldum. Yol uzun, dava büyük menzil Mescidi Aksâ’ydı. Ürdün’de Ashabı Kehf ehlini ziyaret ettik. Sınır kapılarını sorunsuzca geçtikçe heyecanımız ve sevincimiz katlandı, sığamaz oldu yüreklerimiz kabına. Varınca otele, günlerin yorgunluğu ve uykusuzluğuna rağmen hemen eski şehrin duvarlarına doğru yola koyulduk. Öyle ya varacaktık Aksâ’mızın sinesine, koyacaktık başımızı eteğine, dokunacaktı şefkatle başımıza, yüreğimize, sırtımıza… Dinecekti tüm acılarımız.
Bir Kudüs Aksâmı sağanak yağmur altında Mescidi Aksâ’ya girmek isterken, kapılarında silahlı askerler bekleyen Mescide, bizler içeri giremedik. Hacer annemizin Safa ve Merve arası koşuşturduğu gibi bir kapıdan diğer kapıya koşuşturmaya başladık, ancak nafile. Hiçbir sebep sunulmadan içeri girmemize izin verilmedi. Omuzlarına Hudeybiye’nin yükü çöktü ekibin. Ertesi gün Allah’ın yardımı yetişti bize, girdik Mescidin eteklerine, durduk Aksâ’mızın saflarında inananlarla beraber. Aksâ’da çocuklar yoktu, çocuklar gibi koşuşturup oynamaya başladık Aksâ’da resim yapan, top oynayan çocuklar ve gençler yoktu, resim yaptık top oynadık. Aksâ’da ilahiler söyleyen yiğitler yoktu, gençlerimiz ilahiler ve marşlar söyledi. Velhasıl; varız, buradayız, sizinleyiz demek istedik her halimizle, her duygumuzla… Ümmetin acıları, ülkemizdeki acı şehit haberleri ve her birimizin hayatında ki bireysel acıları, burada efendimizin Miraç’la deva bulduğu gibi şifasını kavuşmuştu. Sakinleşmiş, dinginleşmiştik. Ruhlarımız huzura ermişti. Kısa bir süre de olsa dönecektik memleketimize, evimize, rutin hayatımıza… Ama bundan sonrası Aksâ’dan önce ve Aksâ’dan sonra diye şekillenecekti. Biz eski biz olmayacaktık. Ümmet için Mescid-i Aksâ için daha çok yorulacak daha çok fikir üretecek daha çok dertlenecektik.
Bu misyonu ve bu kutlu seferi yüklenen Kudüs Kumbarası yöneticileri ve dostlarına yürekten teşekkürlerimi iletir onlarla uzun seneler bu değerli çalışma da bulunmayı umut ediyorum. Bu hayırlı hizmeti daha geniş kitleler tanımalı ve destek vermeli. Daha nice Kudüs sevdalısı genç, onların aracılığıyla bu mübarek beldeye gitmeli ve bu kutlu misyonu yüklenmeli diye düşünüyorum. Umarım yine bu güzel organizasyonla ve bu değerli ekiple o yollara tekrar düşerim. Teşekkürler…