Bu kadar hızlı bir gidişi beklemediğim bir hâldeyken kendimi yola çıkarken buldum. Hasretle beklediğim o güzel şehre kavuşacak olmanın heyecanını tarif edemem… Ben ona kavuşmayı beklerken meğer o da bizleri bekliyormuş.
Şehrin sokaklarından Aksâ’ya ulaşmak için attığım her adımda daha dingin, daha sessiz bir görüntüyle karşılaştım. Arkadaşlarımla coşkuyla yürüdüğümüz sokaklar bu defa daha ıssızdı. Geç kalmışlık hissiyle yürüyerek artık Aksâ’ya ulaştığımda avlusunda oynayan şehrin çocuklarına sıkı sıkı sarılmak istedim. Uzun zamandır görmedikleri yüzleri görünce oluşan tebessümleri ve heyecanı unutamayacağım. Namazlardan sonra bir köşeye geçip gözlerimden süzülen yaşları fark eden ve çözüm bulmaya çalışan çocukları unutamayacağım. Babur Rahme’de canlı kalabalıklarla geçirdiğimiz o gün yoktu, biz vardık yalnızca bu defa. Ama Mescid terk edilmiş bir vaziyete gelmesine rağmen ikramları ve mütebessim bakışlarıyla Ebu Bilal hâlâ aynıydı.
Aksâ’ya ulaşmak için türlü mücadeleler veren bir tutam genç…
Bir rüya gibiydi yaşadıklarımız. Oradan ayrılmanın yüreğimdeki tahribatıyla döndüm. Yine de kendimi teskin ediyorum:
Geri döneceğiz.