Zeynep Dilara Çavuşoğlu – 2001 / İstanbul

Esselamu aleyküm.

İsmim Zeynep Dilara Çavuşoğlu. Boğaziçi Üniversitesi, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümü son sınıf öğrencisiyim. İstanbul’da doğdum, büyüdüm, kendimi İstanbullu olarak tanıtırdım ama Aksa’ya gidince asıl memleketimin neresi olduğunu derin bir hisle anladım.

Kudüs’e gidiş hikayem bana ümit ve yeis arasında dengeli olmayı öğretti diyebilirim. Biz, üniversiteden dört arkadaş, beraber başvurduk Kudüs Kumbarasına. İçimizde inanılmaz bir heyecan ve arzuyla Kudüs Kumbarasının İnstagram gönderilerini takip ediyorduk. “Bu sefer bize çıktı mı, acaba dördümüz birden gidebilecek miyiz, oradaki kardeşlerimize nasıl katkımız olabilir” diyerek günlerimiz ve gecelerimiz Kudüs Kumbarasını takip etmekle geçiyordu.

Tam ümidimizin tükenmeye başladığı, bize çıkmayacak artık dediğimiz günün akşamında dördümüz buluştuk. İçten içe ümidimizin olduğunu bilmemize rağmen bu sene bize nasip olmadığını düşünerek seneye gitmek üzere niyet aldık. Sabahına Gönül Abla’dan bir telefon geldi, Kudüs Kumbarası 17. Ziyaretçiler arasında bizim de adımız vardı. O telefonu alır almaz kaldığım öğrenci yurdunda “Kızlar bize Kudüs çıktı!” naraları atarak ağladığımı hatırlıyorum.

Kudüs topraklarına varıncaya ve hatta yüzümüz yerde, estağfurullah çekerek Hıtta Kapısından geçip KubbetüsSahra’yı karşımda bulana dek inanamadım Kudüs’e geldiğime. O an sanki güneşten gelen bir huzme KubbetüsSahra’dan geçerek kalbime doldu, içimi müthiş bir heyecan kapladı. Bunca zamandır farkına varmadığım hasretim dinmiş, Kudüs toprakları beni bağrına basmıştı.

Kudüs’te dinlediğimiz dersleri; Mescid-i Aksa’nın, Kıble Mescidinin, Mervan Mescidinin, Babürrahme Mescidinin tarihini ve hikayelerini dinledikçe birçok yeni bilgi öğrendim. Sanki Kudüs esrarengiz bir parçaymış da her öğrendiğim yeni bilgiyle ona dair yeni bir katman açılıyormuş, kalbim ona bir adım daha yaklaşıyormuş gibi hissettim. Bu bölgedeki her toprak zerresinde peygamberlerin secdesinin olduğunu bilmek başka bir şey, bunu yerinde hissetmek ve “Bu namazda acaba hangi peygamber ile aynı yere secde etmiş oluyorum?” diye merak etmek çok başka bir şey. Kudüs’e; o bereketli, kutsal topraklara her zaman gitmek istiyordum ama bu bilgileri öğrenince oradan dönmek istemedim. Kudüs’e giden bir arkadaşım hep derdi; “Kudüs’e bir kere gidilir diğerleri hep Kudüs’e dönüştür” diye. Gitmeden anlamamışım ne demek istediğini, şimdi çok iyi anlıyorum. Dönüşümüzün üzerinden yalnız iki gün geçmesine rağmen Kudüs’ü çok özlüyorum.

İnanıyorum ki bu gidiş son gidişimiz değil, daha nice Kudüs’e dönüşlerimiz olacak Allah’ın izniyle. Kudüs’e ilk yolculuğumun Kudüs Kumbarası ile olması benim için unutulmaz ve şuurlu bir ziyaret yapmamı sağladı. Kudüs Kumbarası sayesinde Ebu Kuteybe, Musa Hicazi, Abdullah Amca ve Gönül Abla gibi birbirinden değerli insanlarla tanışma şerefine nail olduk. Ekibimizdeki arkadaşlarımızla ribat arkadaşı olup mescitlerde ribat tutma nasibine eriştik. Bizi bu nasibe, şükrünü nasıl eda edeceğimi bilemediğim bu nimete, Kudüs’ün bereketine mazhar kılan Rabbime sonsuz kere şükrediyorum. Bu yolda emeği geçen bütün herkesten Allah razı olsun.

Selametle.