Selamün aleyküm, ben Muhammed Emir Koçak, Karamanlıyım, 2021 Karaman Prof. Dr. Ömer Dinçer Anadolu İmam Hatip Lisesi mezunuyum. Şu an Marmara Üniversitesi Makine Mühendisliği 1. sınıf öğrencisiyim.
Sözlerime Peygamber efendimiz (sav)’in bir hadis-i şerifi ile başlamak istiyorum.
Hz. Meymune annemiz peygamberimize sordu ki:
“Ya Rasulallah! Beyt-i Makdis’e gidip gitmeme hakkında bize ne buyurursunuz?” dedi. Allah Resûlü, “Gidin ve orada namaz kılın!” diye cevap verir. Fakat o zaman orada (Bizans ile Persler arasında) savaş vardı ve bunu dikkate alan Peygamberimiz (sas) şöyle buyurdu: “Şayet oraya gidemez ve orada namaz kılamazsanız, oranın kandillerini aydınlatacak yağ gönderin!” buyurdu.
Peygamberimiz bu hadisi söylediğinde Mescid-i Aksa’da ne Kubbetü’s-Sahra ne Kıble Mescidi ne de başka bir şey vardı orası sadece bir araziydi ve Efendimiz (sav) bize o arazinin mübarekliğini anlatıyordu, kutsal olan oranın taşı, toprağıydı, bize bunu bildiriyordu Resulullah.
Selahaddin Eyyübi Kudüs’ü fethedene kadar hiç gülmemiş, öyle bir sevdaymış onun için Kudüs, ancak fethettiği zaman orayı görmüş tebessüm etmiş, ben aramızda böyle bir kişinin bulunduğunu sanmıyorum ama Rabbim bize bu durumdayken bile oraya gitmeyi nasip etti.
İlk gördüğümüzde içimizde oluşan hissiyat, maneviyat hani anlatılmaz da yaşanır derler ya aynı öyleydi, sanki Mescidi Aksa küçüldü de kalbimize giriverdi, bir sevda oluverdi bizim için, her toprak zerresinde şehit kanı bulunan, her toprak zerresine bir nebinin secde ettiği Mescid-i Aksa…
Her konuştuğumuz Filistinli bize bizi beklediğini söylüyordu, onların bizi beklediğini, Beytül Makdis’in bizi beklediğini söylüyordu, bizi görünce gözleri parıldıyordu hepsinin.
Ebu Kuteybe hocamız bize İstanbul’un fethini anlattı KubbetüsSahra’da Fatih’in annesinin her gün ona “Sen İstanbul’u Fethedeceksin!” dediğini Fatih’in “annem yalan söylemez” diyerek önüne gelen her zorluğu aştığını ve fethin ona nasip olduğunu anlattı ve Kudüs’ün fethinin bir annenin çocuğunu sarsıp “Sen Kudüs’ü Fethedeceksin!” demesine bağlı olduğunu söyledi bizi çok duygulandırdı uzaklara götürdü…
Musa Hicazi Abimiz Selahaddin Eyyubi’nin evinde iken bize gelin diyordu İHA’lar ile SİHA’lar ile gelin tüm Kudüs halkı tüm binalar hepsi feda olsun yeter ki gelin diyordu, siz gelin daha güzelini inşa ederiz yeniden kurarız bu şehri ama yeter ki gelin diyordu, bizi çok derin hislerin içinde bıraktı…
Bu anlattıklarım orada yaşadıklarımızın çok küçük bir kısmı idi, orda kurduğumuz ilim halkalarından aldığımız feyzin, damarlarımıza işleyen şuurun küçük bir kısmı idi.
Yahudilerin mescidimize ayakkabıları ile girmelerini, düzenledikleri baskınları gördüğümüzde ise hem üzüldük hem de içimizdeki azim arttı hırsımız arttı her şerde bir hayır vardır.
Mescidi Aksa’ya hizmet etmenin tadı ise çok farklıydı, Babürrahme’yi evimiz bildik, temizledik, sofralar eşliğinde oturup muhabbet ettik, sohbet halkaları kurduk.
Şimdi bize düşen görev Kudüs’ü her bir müslümana anlatmak, her bir müslümanın Kudüs şuuruna erişmesini sağlamak, zeytinyağı göndermek bile olsa elimizden geldiğince oraya yardım etmek.
Bizim Kudüs’e gitmemize ve oraya hizmet etmemize vesile olan, bağışçılarımızdan kumbara ekibine, zerre emeği geçen kim var ise Rabbim hepsinden razı olsun, hizmetini daim eylesin, hepsini cenneti ile şereflendirsin inşallah.
Sözlerimi şu cümle ile bitirmek istiyorum:
“Kudüs bize hacet duymaz, biz Kudüs’e hacet duyarız.”
Selamün Aleyküm.