Esra Nur Çelik – 2000 / Erzurum

Bismillahirahmanirrahim…

Yüreğimde kurduğum yüzlerce cümleden, binlerce heceden, nice mektuptan yazıya dökülebilen kısmıdır bu satırlar…

Kurulmuş saatlerimiz var, ucunda sayılar görünen. Tüm saatler ahde vefayı gösterirken kurulmuş saatlerin ne önemi vardı ki oysa?

Kalplerimizi nereye kuracağız peki asıl meselem bu benim artık. Nerede bir Müslüman’ın canı yansa orada atacak kalbim, nerede bir zülüm duysam, nerede bir kardeşimin yüreğine hüzün değse orada atacak. Ve saatim nerede kurulu olursa olsun kalbim hep Kudüs’te kalacak…

Kalkıp kendime gittim, yürüdüm ayaklarıma gelen Kudüs gücü ile…Küdüs’e gezmeye gidilmez, ziyarete gidilir. Gittim, gitmelerimin en güzeli ile…

Hemhal olmaya geldim kardeşlerim, bir olmaya geldim, biz varız demeye geldim, kalbimi size kurdum demeye geldim, Aksâ’nın ruhundan almaya, ümmetin coşkusunu tatmaya geldim. Gönlümdeki hasreti dindirmeye geldim. Yüreğimdeki hasretin daha da büyüyeceğini hesaba katmadan çıktığım yoldu Kudüs. Öğrendim ki Kudüs’e hasret bitmez Kudüs’e hasret büyür…

Hayalini kurduğum, gerçeği hayalinden güzel olan en kıymetli duamdı Kudüs. Rabbim ikram etti, güzel insanlar vesile oldu ve biz kavuştuk. Kavuştum boynu bükük çiçeğime. Sokaklarında yürümek ne büyük nimet, havanı solumak ne büyük şifa ve sen ne güzelsin ey Aksâ! Daha türküm demeden bizleri tanıyan insanların ne güzel, kardeşim diyerek sarılan teyzeler ne sıcak, gözlerimizden anlayıp edebinden gönlüyle selamlayan amcalar ne kıymetli, Kudüs sokaklarında koşarken elindekindeki yiyeceğini bizlere ikram eden çocuklar ne kadar eşsiz, şahit olduğumuz bu direniş ne kadar yüce ve bunlara şahit olmak ne büyük mutluluk.

Sezai Karakoç merhum, “Dünyanın bütün iyi insanları bir araya gelseler, var olan kötülükleri yok edemezler, ama her biri her gün en az bir iyilik yaparak iyilikleri ve güzellikleri çoğaltabilirler.” der.

Bizler kendimizi hakka, hakikate, iyiye, güzele, marufa, merhamete, muhabbete, hizmete adayacağız. Belki gelişimiz İsrail’i bitirmedi ama elimiz dilimiz ve gönlümüzle Filistin’e güç olabildiysek, geride güzel şahitler bırakarak hoş bir sada ile bir çocuğa umut olabildiysek ne mutlu bize…

Ebu Kuteybe Kudüs’ü anlatırken bizlere Kudüs’ü bir annenin nazlı çocuğuna benzetti. Mekke, Medine bütün kutsal mabetleri elbette çok seviyoruz, seveceğiz. Kalbimizin yarısı Mekke’dir, yarısı Medine’dir. Üzerinde ise bir tül gibi Kudüs vardır. Bir anne bütün evlalarını elbette çok sever ayırt edemez fakat hasta olan evladına daha çok ilgi gösterir. Kalbinde diğerlerinin sevgisi azalmaz ama o yavruyu daha çok anar diye anlatmıştı. Senden ayrılmak hasta evladımı bırakıp komşuya gitmek gibi bir histi.

Nazlı evladımız Kudüs, sen iyi olana dek iyiyim demeyeceğiz. Gönül yaran sarılana kadar gönlümdeki yara hiç geçmeyecek, sen özgür olana dek biz özgür olmacağız. Kudüs bizler için Selahaddin’in rüyası, Kanuni’nin mirası, Abdülhamit’in davasıdır ve biz davamızı öksüz bırakmayacağız. Vallahi geleceğiz billahi geleceğiz. Selahaddin‘in gülmeyen yüzüyle geleceğiz. Ebabiller gibi nar olup ineceğiz. Fatih’in muştusuyla ansızın geleceğiz. Bekle bizi Kudüs, sakın başını eğme bekle bizi.

Kudüs’e sahip olunmaz Kudüs’e hizmetkâr olunur!” demişti bir abim. Ömrümüz boyunca fiilî ve kalbî hizmetimiz Beytülmakdis için olacak. Boynun bükük Selahaddinleri bekliyorsun biliriz. Kutlu fetih elbet bir gün gerçekleşecek tek duamız odur ki bu fetihte bizzat kendimiz olamasak bile büyüttüğümüz evlatlarımızla yada yetiştirdiğimiz insanlarla fetihte payı olanlardan olabilmek.

Aramıza şehirler ülkeler girsede yaranız yaramız, çabanız çabamız, sevdanız sevdamız. Aynı safta özgürce tek millet namaz kılacağımız günler çok yakın biliyoruz. Mescid-i Aksâ avlusunda saf saf tüm dünya Müslümanlarının namaz kılacağı günün duası ile…